Haziran ayının son günleri gelip çatmış, okulun son zili çalmış ve sınıfın penceresinden içeriye sıcak yaz güneşi sızmış. Öğrenciler çantalarını toparlarken gülüşmeler kulaklara karışmış. Herkesin içinde tatlı bir heyecan varmış; çünkü yaz tatili sonunda başlamış.
Mete, defterini dikkatlice çantasına yerleştirip sırasına son bir kez daha bakmış. Bu sene birçok şey öğrenmiş, bazen zorlanmış ama çoğu zaman gülümsemiş. Öğretmeninin vedalaşırken “Seninle gurur duyuyorum,” demesi içini kıpır kıpır etmiş. Kalbinin derinlerinde, tatilin nasıl geçeceğine dair bin bir düşünce dolaşmaya başlamış.
Evine döndüğünde ilk işi, okul ayakkabılarını yavaşça çıkarmak olmuş. Sanki o an, sadece ayakkabılarını değil, bütün bir senenin yorgunluğunu da kapının önünde bırakmış. Balkona çıkıp gökyüzüne bakmış ve usulca fısıldamış: “Merhaba tatil.”
Ertesi sabah Mete, güne kuş sesleriyle uyanmış. Perdeleri araladığında bahçede oynayan kediyi, mavi gökyüzünü ve rüzgârda salınan çamaşır iplerini görmüş. İçinde gezmeye çıkma isteği birden filizlenmiş.
Annesi mutfakta kahvaltıyı hazırlarken, Mete heyecanla “Bugün dışarı çıkabilir miyim?” diye sormuş. Annesi gülümseyerek başını sallamış, “Ama önce yumurtanı bitir,” demiş. Mete, kocaman lokmalarla kahvaltısını bitirip hemen kapıya yönelmiş.
Sokağa çıktığında her şey bir başka güzel görünmüş. Komşunun köpeği Paşa kuyruğunu sallamış, aşağı sokakta misket oynayan çocukların sesleri duyulmuş. Parka doğru yürürken her adımda içi biraz daha neşeyle dolmuş.
Parkta rüzgâr hafifçe esmiş ve salıncağın ipleri gıcırdamış. Mete salıncağa oturmuş ve ayaklarını gökyüzüne doğru uzatmış. Gökyüzü sanki onu içine çekmiş gibiymiş; kuşlar kanat çırpıyor, bulutlar yavaşça geçip gidiyormuş. Bu an, yaz tatilinin ilk gerçek anısı olmuş onun için.
Sonraki günlerde Mete, her sabah aynı heyecanla uyanmış. Bazen babasıyla deniz kenarına yürüyüşe gitmiş, bazen evin arkasındaki tepeye tırmanmış. Her çıktığı gezide yeni bir ses, yeni bir koku ve yeni bir renk tanımış.
Bir gün yağmur yağmış. Güneşli günlerin arasında ansızın gelen bu yağmur, Mete’yi pencere önünde sessizce oturtmuş. Yağmurun sesi, damlaların cama düşüşü, onu içine dalıp giden bir şarkıya benzetmiş. O gün Mete, sadece eğlencenin değil, dinlenmenin ve durmanın da ne kadar güzel olduğunu fark etmiş.
Başka bir gün, bahçeye eski bir masa kurup üzerine resim defterini açmış. Gökkuşağı gibi karışık renklerle yaz tatilini çizmeye başlamış. Denizi maviye, güneşi sarıya, çimeni yeşile boyamış ama en çok da salıncak yaparkenki gülüşünü resmetmiş.

Bazı günler arkadaşlarıyla buluşmuş. Kumdan kaleler yapmış, kiraz ağaçlarına tırmanmış, saatlerin nasıl geçtiğini anlamamışlar. Akşam olduğunda annesinin sesi uzaktan ulaşmış: “Hadi Mete, artık eve gel.”
Evde akşam yemekleri daha bir neşeliymiş. Mete, gün içinde yaptıklarını heyecanla anlatırken babası onu dikkatle dinlermiş. Bazen anne ve baba göz göze gelip hafifçe başlarını sallarlarmış, “Ne güzel büyüyorsun sen böyle,” der gibi.
Geceleri odasına çekildiğinde Mete, yatağında sırtüstü uzanır, gün içinde yaşadıklarını aklından geçirirmiş. Her anı birer yıldız gibi gökyüzünde parlıyormuş. Bu tatilin en güzel yanıysa, her günün farklı bir hikâye gibi oluşuymuş.
Tatilin sonlarına doğru Mete, içinden sessizce “Keşke hiç bitmese,” demiş. Ama sonra aklına öğretmeninin sözleri gelmiş: “Tatiller, dinlenmek ve güç toplamak içindir.” O an anlamış ki her şeyin bir zamanı, her mevsimin bir güzelliği varmış.
Ve bir sabah, çantasını yeniden hazırlarken içi yine biraz kıpır kıpır olmuş. Tatil biterken kalbinde koca bir yılın anılarını taşıyormuş. Ama en önemlisi, tatilin ona kattığı o sıcacık duyguyu hiç unutmuyormuş.
İşte yaz tatili böylece geçmiş; bazen koşturarak, bazen yavaşlayarak… ama hep kalpten gülümseyerek.
Ve o günden sonra Mete her yaz geldiğinde sadece güneşi değil, içinde büyüyen sessiz mutluluğu da beklemiş.
Yaz Tatili Hikayesi de burada sona ermiş. Yaz Tatili Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.