Yaz tatili başlamıştı. Okul defterleri rafa kalkmış, sabah çalar saat sesi yerini kuş cıvıltılarına bırakmıştı. Arda, o sabah güneşin ışığıyla uyanmıştı. Bugün için özel bir planı vardı: Aslı’yla bahçede gün boyu oyun oynayacaklardı. Ama önce, saçlarını düzeltmesi gerekiyordu.
Aynanın karşısında uzun süre durmuştu. İnce tarakla özenle ayırmış, uçlarına kadar taramıştı. “Bir tarafı kalkık kalmasın,” diyerek burnunu kırıştırmıştı. Annesi, mutfağa uğrayıp elindeki fırçayı görünce başını iki yana sallamıştı. “Saçlarını bu kadar uğraşma oğlum, oyun oynarken dağılır nasıl olsa.”
Arda aldırmamıştı. Giyinip kahvaltıya oturduğunda hâlâ aynaya göz atıyordu. O sırada annesi, masanın üzerine mavi şapkasını bıraktı. “Bugün hava çok sıcak. Dışarı çıkacaksan mutlaka bunu tak,” dedi. Arda şapkaya baktı ve içinden geçirdi:
“Hep aynı şey. Şu saçlarımı bozan da bu zaten.”
Suratını biraz ekşitti ama hiçbir şey söylemedi. Şapkayı almış gibi yaptı, sonra gizlice odasına bırakıp dışarı çıktı. Başında şapka yoktu, ama saçları tertemiz ve düz duruyordu. Aynı aynadaki gibi.
Bahçede güneş çoktan kendini göstermişti. Aslı, limon ağacının altında bekliyordu. Üzerinde renkli bir elbise, başında şapkası vardı. “Ne güzel olmuşsun,” dedi Arda. Aslı da gülerek, “Senin de saçların çok havalı,” dedi.
İkili önce bisiklet sürdü, sonra ip atladı. Sonra da saklambaç oynamaya başladılar. Her hareketle birlikte Arda’nın alnı daha çok terliyordu ama o, saçlarını düzeltmeye çalışmaktan oyunlara tam odaklanamıyordu.
Öğleye doğru güneş iyice yakmaya başladı. Toprak sıcaktan kabarmış, taşlar el yakacak hale gelmişti. Ağaçların gölgesi bile azalmıştı. Arda başını göğe kaldırdı, gözlerini kısarak baktı. Gökyüzü bembeyazdı, bulut bile yoktu.
Bir anda bir baş dönmesi hissetti. Önce hafifti, sonra dengesini biraz kaybetti. Elini alnına koyduğunda ter içindeydi. İçinden “biraz dinleneyim” dedi. Limon ağacının altına doğru yavaşça yürüdü, yere çömeldi.
Aslı yanına geldi. “İyi misin?” diye sordu. Arda cevap veremedi, başı dönmeye devam ediyordu. “Sanırım… biraz başım ağrıyor,” dedi kısık bir sesle.
O sırada, annesi camdan bakıyordu. Arda’nın yüzünü görünce bir şeylerin yolunda gitmediğini hemen anladı. Bahçeye doğru koştu. Yanına geldiğinde yüzüne dokundu, alnı alev gibiydi. Gözleri endişeyle dolmuştu.
“Arda, başına güneş geçmiş. Neden şapkanı takmadın?” dedi biraz telaşlı bir sesle. Arda cevap vermedi. Sadece annesinin koluna tutunarak başını eğdi.

Eve girdiklerinde odası serinletildi, perdeler çekildi, başına soğuk havlu konuldu. Annesi limonlu su hazırladı, sessizce başucuna oturdu. Arda yatağın içinde kıpırdamadan yatarken tavanı izliyordu.
Saatler geçmişti. Başındaki ağrı azalmış, içi biraz ferahlamıştı. Ama şimdi aklında yalnızca sabahki aynadaki hali vardı. O an, annesinin “şapkanı tak” dediği sahne birdenbire canlandı gözünde. Saçlarım bozulmasın diye takmadım… Ama şimdi o saçlar zaten darmadağın, diye geçirdi içinden.
Yavaşça doğruldu. Komodinin üstünde duran şapkaya baktı. Sessizce aldı, elinde biraz çevirdi. Parmakları kenarındaki ipi düzeltirken içinde bir burukluk vardı. Güneşin sıcaklığı geçse de, içindeki pişmanlık hâlâ sıcaktı.
Kapı hafifçe aralandı. Annesi içeri baktı. “Biraz daha iyi misin?” diye sordu. Arda başını hafifçe salladı. Cevap vermedi. Ama gözleri annesine “anladım” der gibiydi. Annesi bir şey demedi, odadan çıkarken sadece gülümsedi.
O akşam güneş yavaşça batarken, Arda pencere kenarına oturdu. Bahçeye baktı, sessizdi. Limon ağacı yerli yerinde duruyordu. Her şey aynıydı ama o, biraz farklı hissediyordu artık.
Ve şapkayı elinde tutarken, içinden şöyle geçirdi:
“Bazen bir şeyi takmamak, insanın içini daha çok yakarmış.”
Yaz Sıcağı Hikayesi de burada, yumuşacık bir huzurla son bulmuş. Yaz Sıcağı Hikayesine benzeyen Çocuk Hikayeleri okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Kişiye özel hikâye yazdırmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. SİPARİŞ İÇİN TIKLAYIN