Bir turunçgil bahçesinin serin gölgesinde, Minik Tırtık adında küçücük bir tırtıl yaşarmış. Rengi taze yaprak gibi yeşilmiş, sırtında ince çizgiler uzanırmış.
Dalların arasından süzülen ışıklar, onun minik gövdesine parlak desenler bırakırmış. Tırtık, sabah çiğini içtikten sonra başını kaldırır, yaprakların üstünde dans eden rüzgârı dinlermiş. Her gün başka bir tadı merak eder, hangi yaprağın daha yumuşak olduğunu keşfetmeye çalışırmış.
Bahçede çeşit çeşit ağaç varmış; limonun ferah yaprakları, incirin tok kokusu, defnenin serin gölgesi… Tırtık, hepsini denemiş. Limonun tadı dilini gıdıklamış, incirin yumuşaklığı içini ısıtmış.
Doymak onun için yalnızca karınla ilgili bir şey değilmiş; yeni bir yaprakta yeni bir hikâye bulmak gibiymiş. Yemekten sonra başını kaldırıp mavi gökyüzüne baktığında, “Demek yaz böyle hissediliyor,” diye mırıldanırmış.
Yaprakların arasında gezindiği zamanlarda uğur böceği Lila ve çekirge Momo’yu tanımış. Üçü birlikte bahçenin uzak köşelerine kadar gidermiş. Tırtık, rüzgârla birlikte sallanmanın, dal ucundan aşağı bakmanın nasıl bir cesaret istediğini o günlerde öğrenmiş.
Denizin kokusu bahçeye kadar ulaştığında, Lila “Hadi kıyıya bakalım,” demiş. Tırtık, tuzlu havanın yapraklardan farklı koktuğunu fark etmiş. Dalga sesiyle rüzgârın sesi birbirine karıştığında içi hafiflemiş; yazın kalbi oradaymış sanki.
Zaman ilerledikçe ışığın rengi değişmeye başlamış. Gökyüzü eskisi kadar parlak değilmiş, rüzgâr biraz daha serinmiş. Yapraklar sanki doymuş gibi yavaşça renk değiştirmiş. Tırtık, alıştığı kokuların azaldığını fark edince içinde bir boşluk hissetmiş. Neşesiyle birlikte sıcaklığını da kaybediyormuş dünya. Bu değişimin adını bilmese de kalbi hafifçe burkulmuş.

Yakındaki bir daldan Mina adında başka bir tırtıl yaklaşmış. Sesi yumuşak, gülümsemesi güven verirmiş. “Mevsimler, doğanın nefesidir,” demiş. “Biri biter, diğeri başlar.” Tırtık şaşırmış, “Yaz neden bitiyor? Her şey neden soğuyor?” diye sormuş. Mina, ince bir mandalina yaprağı koparıp uzatmış. “Tatmak ister misin? Sonbahar böyle kokar.”
Tırtık yaprağı kokladığında serin bir tazelik dolmuş içine. İlk ısırıkta alışmadığı bir lezzetle karşılaşmış; ne tam tatlı ne de ekşiymiş, ama ikisinin arasında bir denge varmış.
“Yazın sıcaklığı başka, bu yaprakta huzur var,” demiş şaşkınlıkla. Mina, “Her mevsim başka şeyler öğretir. Kış geldiğinde seninle kar topu oynarız, küçük bir kardan adam bile yaparız,” demiş gülümseyerek.
Tırtık karı hiç duymamış. “Soğuk olan bir şeyle nasıl oynanır?” diye merak etmiş. Mina, “Kar soğuktur ama birlikte olunca ısıtır,” demiş.
Bu söz, Tırtık’ın içine işleyip orada küçük bir kıvılcım yakmış. Sonbaharın serinliği artık onu ürkütmüyormuş; her esintide yeni bir merak hissediyormuş. Sararan yaprakların düşüşünü izlerken, rüzgârın da değişimi anlatan bir dili olduğunu anlamış
Akşam olduğunda Tırtık’ın içi sıcacıkmış. Yazın tuzlu rüzgârını, sonbaharın mandalina kokusunu, kışın sessiz beyazını düşünmüş. Hepsi bir araya gelince bir bütün oluşturuyormuş. “Demek ki güzellik,” demiş kendi kendine, “hep değişimin içinde saklıymış.“
Sonra yuvasına dönüp dalın kıvrımına yerleşmiş. Rüzgâr hafifçe uğuldamış, yapraklar sessizce titreşmiş. Tırtık gözlerini kapamış, kalbi sakinmiş.
Her mevsimin başka bir hikâyesi varmış, ama hepsi aynı huzuru anlatırmış.
Tırıl Tırtığın Hikayesi burada sona ermiş. Tırıl Tırtığın Hikayesi gibi Hayvan Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.