Mert, yaz tatilinin en sevdiği sabahlarından birine uyanmış. Güneş, perdelerin arasından sızıyor, odasını yavaşça aydınlatıyormuş. Uyanır uyanmaz yatağın başucundaki oyuncak kutusuna uzanmış. Kapağını kaldırdığında, en üstte tanıdık bir surat gülümsüyormuş: Toto.
Toto, yıpranmış bir oyuncak ayıcıkmış. Bir kulağındaki dikiş sökülmüş, tüyleri eskimiş ve karnındaki küçük düğme neredeyse yerinden çıkacak gibiymiş. Ama Mert için Toto’nun bu hali bile güzelmiş. Çünkü Toto, onun ilk oyuncağıymış.
Mert her sabah Toto’ya “Günaydın!” dermiş. Ona sarılır, pencereden dışarı birlikte bakarlarmış. O gün de aynısını yapmış. Sonra hızla üstünü giyip bahçeye inmiş. Çünkü her gün mahalledeki çocuklarla oynamak için sabırsızlanırmış.
Mahalledeki çocuklar sabah erkenden toplanır, kimi futbol oynar, kimi bisiklet sürer, kimi de oyuncak getirip oynarmış. O gün çocuklar, “En güzel oyuncağı olan kazanır!” diye bir oyun uydurmuşlar. Herkes en gösterişli oyuncağını evinden alıp getirmiş.
Tarık, uzaktan kumandalı devasa arabasını getirmiş. Pelin, ışıklı dans eden bebeğini. Arda, konuşan robotuyla gelmiş. Hepsi sıralanıp oyuncaklarını göstermeye başlamış. Parlak renkler, ışıklar, sesler ortalığı şenlendirmiş.
Mert çantasından Toto’yu dikkatlice çıkarmış. Elindeki eski ayıcığı özenle iki eliyle tutmuş, sanki düşmesin ister gibi. Diğer çocuklar onunla dalga geçmeye başlamış.
“Bu mu senin oyuncağın?” demiş Tarık, kaşlarını kaldırarak.
“Bakın şuna, kulağı bile yamuk!” demiş Pelin.
Arda gülmüş. “Antikacıdan mı aldın bunu?”
Mert yüzünü buruşturmuş. “O benim en sevdiğim oyuncağım,” demiş kısık sesle. Ama gülüşmeler devam etmiş. Canı sıkılmış. Sessizce Toto’yu kucağına almış, biraz gerideki ağacın gölgesine oturmuş. Oyuncağına sıkıca sarılmış.
Mert’in kalbi kırıkmış ama ağlamamış. Sadece Toto’yla baş başa kalmak istemiş. Elini ayıcığın başına koyup yavaşça fısıldamış: “Sen benim en eski, en güvenilir dostumsun. Onlar anlamaz.”
Diğer çocuklar oyunlarına devam etmiş ama Mert’in içi bir tuhaf olmuş. O sırada mahallede yeni taşınan bir çocuk yaklaşıp Mert’in yanına oturmuş. Adı Deniz’miş. Elinde küçük, el yapımı bir tahta tren varmış. “Senin oyuncağın çok tatlı,” demiş gülümseyerek. “Benimkisi de eski ama ben çok seviyorum.”

Mert şaşırmış. İlk kez biri Toto hakkında böyle bir şey söylemiş. “Gerçekten mi?” demiş. Deniz başını sallamış. “Oyuncak dediğin, seninle zaman geçirmiş olan, seni tanıyan şeydir. Yeni olması önemli değil.”
İki çocuk oracıkta hemen kaynaşmış. Toto ve tahta tren yere yan yana konmuş. Mert, uzun zamandır hissetmediği bir neşeyle gülümsemiş.
Gün batımına kadar birlikte oynamışlar. Diğer çocuklar uzaktan onları izlemiş. Işıklı oyuncaklar bir süre sonra sıkıcı gelmiş olacak ki Tarık yanlarına gelmiş. “Ne oynuyorsunuz?” demiş.
Deniz gülümseyerek cevaplamış. “Oyuncaklar arası dostluk oyunu. Mesela benim trenim, Mert’in ayısıyla uzun bir yolculuğa çıkıyor.”
Tarık eğilmiş, Toto’ya biraz daha dikkatli bakmış. Bu sefer gülmemiş. “Aslında… fena değilmiş,” demiş utangaçça. Mert gülümseyip başını sallamış. “İstersen sen de katılabilirsin.”
Ve işte o andan sonra her şey değişmiş. Mahalledeki çocuklar, kimin oyuncağının daha yeni olduğuna değil, hangi oyuncağın daha güzel hikâyeler anlattığına bakar olmuş.
O gece Mert, yatağına uzandığında Toto’yu yanına koymuş. “Bugün senin günündü, Toto,” demiş. “Herkes seni daha yakından tanıdı.”
Toto, sessizce onun göğsüne yaslanmış. Mert gözlerini kapamış, yavaşça nefesleri derinleşmeye başlamış. Birkaç dakika içinde derin bir uykuya dalmış.
Tam o anda odada bir şey değişmiş. Duvar saati tıkırtılarının arasına hafif bir kımıldanma karışmış. Yatak altındaki oyuncak tren hafifçe sarsılmış. Raflardaki plastik dinozor kıpırdanmış. Çünkü Mert her gece uykuya daldığında, oyuncaklar kendi gizli dünyalarına uyanırlarmış.
Toto da başını yavaşça kaldırmış. Gözleriyle odanın köşelerini taramış. Raflardaki diğer oyuncaklar birer birer gözlerini açmış, sessizce hareket etmeye başlamış.
Müzikli bebek konuşmuş: “Bugün parkta herkes seni konuştu, Toto.”
Toto utangaçça başını eğmiş. “Ben sadece Mert’in arkadaşıyım,” demiş.
Plastik top yuvarlanarak yaklaşmış. “Ama artık bizim de dostumuzsun,” diye eklemiş.
Toto sessizce gülümsemiş. İçindeki mutluluk, tüylerinin arasından bile hissediliyormuş. O, ne yeniymiş ne parlak. Ama artık kendini daha güçlü hissediyormuş. Çünkü gerçek değerin, zamanla solmayan bir dostlukta saklı olduğunu herkes anlamış.
Ve yatağında derin uykusunda dönen Mert, odasındaki bu gizli dünyadan habersizmiş. Oyuncaklarının her gece canlandığını bilmiyormuş. Ama belki de bu yüzden, her sabah uyandığında odasında anlam veremediği bir sıcaklık, hafif bir huzur varmış.
Oyuncak Hikayesi de burada, yumuşacık bir huzurla son bulmuş. Oyuncak Hikayesine benzeyen Çocuk Hikayeleri okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.