Bir zamanlar, küçük ama sıcak bir mahallede Elif adında meraklı bir kız çocuğu yaşarmış. Her sabah kuş sesleriyle uyanır, pencerenin kenarına oturup gökyüzünü seyre dalarmış. Gökyüzüne baktığında içinden hep aynı soru geçermiş: “Acaba Allah nerededir?” Bu soru, kalbinde usulca dolaşırmış ama cevabı kolayca çıkmazmış.
Elif bu düşüncelerle dolaşırken, evde bir sahne dikkatini çeker olmuş. Annesi, her sabah ellerini açar, gözlerini yumar ve içinden fısıldar gibi konuşurmuş. Bir sabah, annesini yine böyle yakalamış. Merakla sormuş:
“Anne, sen kiminle konuşuyorsun?”
Annesi, gözlerini açıp gülümsemiş:
“Allah’la, kızım. Dualarımı söylüyorum.”
Bu cevap Elif’i hem şaşırtmış hem de içine kocaman bir merak bırakmış. Annesinin kimseyi görmeden, karşılık beklemeden konuşması ona tuhaf gelmiş.
Ama yine de bu sessiz konuşmaların bir anlamı olmalıymış. O günden sonra Elif, kendi kendine fısıldamaya başlamış. “Bugün güzel geçti,” demiş bazen. Bazen de “Biraz üzüldüm ama geçer,” diyerek içini rahatlatmış.
Bu yeni alışkanlık, Elif’in kalbinde bir pencere açmış. Artık sadece bakmıyor, daha derinden hissediyormuş. Ve okulda bir gün, öğretmeni sınıfa dönüp sormuş:
“Çocuklar, İslam ne demektir, bilen var mı?”
Cevaplar çeşit çeşitmiş: “Namaz kılmak,” “Oruç tutmak,” “Peygamberimizi sevmek…” Öğretmen, çocukları dinledikten sonra gülümsemiş:
“İslam; sadece ibadetlerden ibaret değil. İyi olmak, güzel konuşmak, yardımlaşmak ve kalbimizin temiz kalmasıdır,” demiş.
Bu sözler Elif’in aklında yankılanıp durmuş. Kafasındaki düğümleri tam çözemese de, kalbinde bir kıpırtı olmuş. Ertesi gün okuldan dönerken mahalledeki yaşlı teyzeyi görmüş. Teyze elinde boncuk dizili bir ip tutuyor, parmaklarıyla taneleri yavaşça çeviriyormuş. Elif, yavaşça yanına oturmuş.
“Bu ne?” diye sormuş.
“Tesbih,” demiş teyze. “Allah’ı anmak için kullanırım.”
“Allah’ı anmak nasıl olur ki?” diye sormaktan kendini alamamış Elif. Teyze tebessümle anlatmış:
“Şükrederek başlar. Sabah güne uyandığın için, yürüyebildiğin için, annenin pişirdiği çorba için… Hepsine teşekkür ederek anarsın Allah’ı.”
Bu konuşmadan sonra Elif’in gözleri etrafa farklı bakmaya başlamış. Parktaki ağaçları, kuşların sesini, evdeki ekmeği, annesinin sarılışını fark eder olmuş. Her birine içinden küçük teşekkürler etmiş. Bir şeyi fark ettiğinde de mırıldanmış:
“Teşekkür ederim Allah’ım.”

Zamanla bu küçük mırıldanmalar, Elif’in günlerine yön verir olmuş. Bir sabah annesiyle cami avlusuna uğramışlar. Camiden gelen tatlı sesler ve içeride diz dize oturan insanlar Elif’i etkilemiş.
“Hepsi aynı anda dua ediyorlar,” demiş hayranlıkla.
Annesi başını sallamış:
“İslam sadece tek başına yaşanan bir şey değil kızım. Hep birlikte olunca kalplere daha çok dokunur.”
Bu söz Elif’in aklında yer etmiş. Birkaç gün sonra, okulda bir arkadaşı beslenmesini evde unutmuş. Elif hiç tereddüt etmeden kendi poğaçasını ikiye bölüp arkadaşına uzatmış. O an yüzünde beliren gülümsemeyi görünce, içi tarifsiz bir sıcaklıkla dolmuş.
Eve geldiğinde annesi ona gününü sormuş. Elif, paylaşmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatmış.
“Kalbimde bir ışık yandı sanki,” demiş.
Annesi onu sevgiyle kucaklamış.
“İslam’ın özü işte o ışıktır Elif,” demiş. “İçindeki iyilik parladıkça, Allah’a daha da yakın hissedersin.”
Artık Elif, her sabah güneşten önce uyanıyor, penceresini aralayıp sessizce dua ediyormuş. Kalbindeki o ışık büyümüş, günleri aydınlatan bir rehber olmuş. Artık “Allah nerede?” sorusunun cevabını aramıyormuş. Çünkü Allah’ın her güzel şeyde olduğunu hissediyormuş.
Bir sabah okulda öğretmeni yeniden sormuş:
“Peki sizce İslam ne demektir?”
Elif parmak kaldırıp sakince cevaplamış:
“İslam, kalbimdeki ışıktır. O ışık bana doğruyu gösterir.”
Sınıf sessizleşmiş. Belki herkes bu cevabı tam olarak anlamamış ama Elif’in yüzündeki ifadeyi görünce, o ışığın gerçek olduğunu hissetmiş.
O günden sonra Elif, ibadeti sadece namazla sınırlı düşünmemiş. Bir tebessüm, bir özür, içten söylenen bir söz, sessizce edilen bir dua… Hepsinin içinde Allah’a giden bir yol olduğunu anlamış.
Ve bir gece, yatağına uzanmış, battaniyesini çenesine kadar çekip tavana bakmış. İçinden usulca fısıldamış:
“Allah’ım, beni hep bu ışıkla büyüt. İçimdeki güzelliği hiç eksiltme.”
O sırada gökyüzündeki yıldızlardan biri, parıltısıyla cama dokunmuş. Elif’in gözkapakları ağırlaşmış ama kalbi hâlâ ışıl ışılmış.
Çünkü o artık yalnızca bir çocuk değilmiş.
O, kalbinde İslam’ın inceliğini taşıyan bir çocukmuş.
İslam Dini Hikayesi burada sona erdi. İslam Dini Hikayesi gibi dinimizin güzelliklerini anlatan Dini Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.