Bir zamanlar az tatilini dört gözle bekleyen, meraklı mı meraklı bir kız çocuğu yaşarmış. Adı Elif’miş. Elif, ne zaman güneşli bir sabaha uyansa, perdeleri heyecanla aralayıp “Bugün ne yapsam?” diye düşünürmüş. Kitaplarını da severmiş, oyuncaklarını da. Ama en çok açık havayı, toprağın kokusunu, güneşte göz kırpan kelebekleri izlemeyi severmiş.
O sabah da yine güneş sıcacık yüzünü göstermiş. Elif hemen balkon kapısını açmış, çimen kokusunu içine çekmiş.
Annesi mutfakta kahvaltıyı hazırlarken Elif çoktan kararını vermiş: “Bugün bütün günü dışarıda geçireceğim.” Bahçedeki küçük masasına sularını, boyalarını, defterlerini yerleştirmiş. Güneşin altında saatlerce oturmuş, resimler çizmiş, taşları boyamış.
Öğleye doğru annesi seslenmiş: “Elif, şapkanı takmayı unutma kızım, güneş çok sert bugün.”
Ama Elif o kadar oyuna dalmış ki, sadece “Tamam!” demiş, sonra yine devam etmiş boyamaya. “Bir şey olmaz, zaten saçımı sabah ördüm, şapka takarsam bozulur,” diye geçirmiş içinden.
Üstelik güneşin sıcaklığı hoşuna bile gidiyormuş. Gözlerini kısarak gökyüzüne bakıyor, bulutların şekillerini hayal ediyormuş.
Akşam olduğunda Elif’in yanakları kıpkırmızı olmuş. “Yanık değil ama,” demiş annesi endişeyle bakarken. “Güneş çilleri bırakmış sanki.” Aynaya bakan Elif’in gözleri büyümüş. Burnunun üstünde ve yanaklarında minicik kahverengi noktalar belirmiş. Daha önce hiç görmediği kadar belirginmiş bu noktalar. Şaşırmış. Sonra yüzünü buruşturmuş.
“Bunlar neden çıktı? Çil mi bu? Neden ben? Off…”
O akşam Elif yemek yerken sessizmiş. Oynarken de neşesi biraz kaçmış. Annesi hemen fark etmiş: “Ne oldu tatlım, neden sessizsin bugün?” Elif başını eğmiş, kaşığını yavaşça karıştırmış: “Yüzüm bozuldu… Yanaklarımda garip şeyler var. Çirkin duruyorlar.” Annesi gülümsemiş ama hemen itiraz etmemiş. Onu anlayarak sadece, “Bazen yeni şeyler hemen sevilmeyebilir,” demiş.
Gece yatmadan önce aynanın karşısına geçmiş Elif. Küçük bir lambanın ışığında çillerine bakmış uzun uzun. Elini yanağına götürmüş. Silinmiyorlarmış. “Acaba bir daha hiç geçmeyecekler mi?” diye düşünmüş. İçinde hafif bir sıkıntı dolaşmaya başlamış. Sonra lambayı kapatıp yorganın altına girmiş, kendiyle sessizce konuşmuş.
Ertesi sabah dışarı çıkmak istememiş. Oyuncakları çağırıyor gibiymiş ama içinden gelmiyormuş. Bahçede top oynayan arkadaşlarının seslerini duymuş ama perdeyi aralamamış bile. Annesi usulca yanına gelmiş. Elinde bir kitap varmış. “Senin için seçtim bunu,” demiş. “Çilli Yıldız’ın hikayesiymiş.”
Elif merakla açmış kitabı. İçinde, gökyüzünde parlayan ama diğer yıldızlardan biraz farklı görünen bir minik yıldızın hikayesi varmış. O yıldız, diğerlerinden küçükmüş ama parıltısı daha içtenmiş.

Başlarda kendini yalnız hissedermiş. “Neden ben böyleyim?” dermiş. Ama sonra bir gün bir çocuk teleskopla ona bakmış ve şöyle demiş: “Bakın, bu yıldız farklı! Belki de bu yüzden en güzel ışık ondan geliyor…”
Elif birden duraklamış. Kitabı kapatıp düşünmüş. Sonra koşarak aynaya gitmiş. Bu kez yüzünü daha dikkatli incelemiş. Gözlerini kısıp çillerine yeniden bakmış. Gözlük camına sıçramış boya lekesi gibi dağılmışlarmış ama bir şekilde sevimlilermiş. Birden dudaklarında ufak bir gülümseme belirmiş.
O gün öğleden sonra annesi Elif’i bahçeye davet etmiş. “Biraz hava alalım mı?” demiş. Elif biraz tereddüt etmiş ama sonra başını sallamış. Bu kez şapkasını da takmış. Çimenlere uzanmış, gökyüzünü izlemeye başlamış.
Yanına komşu kızı Defne gelmiş. “Yüzünde minik minik şeyler çıkmış,” demiş. Elif başta yine biraz utanmış ama sonra gülümseyerek cevaplamış: “Onlar benim minik yıldızlarım.”
Defne gözlerini büyütmüş: “Gerçekten mi?”
“Elbette. Hepsi güneşten düştü yüzüme. Sıcacık günlerin izleri…”
O andan sonra Elif artık çillerine farklı bakmaya başlamış. Aynadaki görüntüsünü sevmeyi öğrenmiş. Çünkü her nokta bir yaz gününü, bir anıyı, bir ışığı taşıyormuş.
Ve günler geçmiş. Elif’in çilleri zamanla biraz silinmiş ama o onları hiç unutmamış. Her yaz, güneş çıkınca şapkasını takmayı ihmal etmemiş ama yine de yüzüne düşen o minik yıldızlara, yani çillerine, sıcacık bir sevgiyle bakmayı sürdürmüş.
Çünkü Elif artık biliyormuş: Çiller, güneşin küçük hediyeleriymiş. Onlarla mutlu yaşanır, çünkü en güzel parıltılar hep içten gelenlermiş.
Çilli Kızın Hikayesi burada sona ermiş. Çilli Kızın Hikayesi gibi Eğitici Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.