Mahallede ne zaman güneş yüzünü gösterse, çocuk sesleri sokaklara yayılırmış. Tekerleklerin kaldırıma çarpan sesi, kuş cıvıltılarına karışırmış. İşte o mahallede, köşedeki iki katlı evin en üst katında yaşayan bir çocuk varmış: Emre.
Emre sessiz ve kendi hâlinde bir çocukmuş. Konuşmayı pek sevmez ama çevresindekileri dikkatle dinlermiş. Okuldan gelince ödevlerini bitirip penceresinden dışarıyı izlemeyi severmiş. Karşısındaki büyük çınar ağacının gölgesine dalar, bazen o gölgeyi pedal sesleriyle bölermiş.
Emre’nin bir bisikleti varmış ama öyle yeni, ışıklı, renkli bir bisiklet değilmiş. Boyası yer yer dökülmüş, sele kısmı yırtılmış, zili ise çalışmaz hâle gelmiş. Freni bazen geç tutar, zinciri arada atarmış. Ama Emre onu çok severmiş çünkü o bisikleti, babası yıllar önce elleriyle onarıp ona vermiş.
Mahalledeki diğer çocukların bisikletleri ise rengârenk ve pırıl pırılmış. Jantları parlar, bazıları vitesliymiş. O bisikletlerle kaldırımda yarışlar yapar, gösterişli dönüşler sergilermişler. Emre ise kimseyle yarışmaz, kendi yolunda, sessizce pedal çevirirmiş.
Bir sabah, mahallenin duvarlarına renkli ilanlar asılmış. “Mahalle Bisiklet Yarışı! Kazanana yepyeni, son model bir bisiklet!” yazıyormuş afişlerde. Herkes heyecanlanmış. Çocuklar hemen hazırlıklara başlamış. Lastikler şişirilmiş, zincirler yağlanmış, seleler parlatılmış.
Emre de yarışa katılmak istemiş. Bisikletini güzelce silmiş, yırtık seleye bir bez örtmüş. Zinciri kontrol etmiş, freni sıkınca çıkan sesi görmezden gelmiş. “Seninle yarışacağız bakalım,” demiş kendi bisikletine usulca gülümseyerek.
Yarış günü geldiğinde, mahalle meydanı bayram yerine dönmüş. Çocuklar sıralanmış, seyirciler kenarda yerlerini almış. Jüri masasında birkaç büyük, ellerinde düdükle bekliyormuş. Emre en arkada duruyormuş. Heyecanlı ama sakince nefes alıyormuş.
Tam o sırada Berk yaklaşmış. Mahallenin gösterişli çocuğuymuş o. En yeni bisiklete sahip olan, en yüksek sesle konuşan çocuklardan biriymiş. Emre’nin bisikletini görünce gülmüş. “Sen bu hurdayla mı yarışacaksın? Pedal çevirene kadar yarış biter,” demiş alaycı bir sesle.
Emre, başını öne eğmiş ama cevap vermemiş. Kalbi biraz burkulmuş ama bisikletinin selesinden kalkmamış. Çünkü içinden bir ses, “Sen elinden geleni yap,” demiş.
Düdük çalmış ve yarış başlamış. Tekerlekler hızla dönmeye başlamış, çocuklar birbiriyle kıyasıya yarışır hâle gelmiş. Bazıları çok hızlıymış, bazıları kısa sürede yorulmuş. Emre sakin kalmış. Bildiği gibi pedal çevirmiş. Her köşeyi dikkatle dönmüş, her engelden ustalıkla geçmeye çalışmış.

Bir süre sonra parkurun dar ve taşlı bölümüne gelmişler. Tam o sırada bir ses duyulmuş. “Ahhh!” diye bağırmış biri. Emre dönüp baktığında, Berk’in bisikletinin ön tekerleğinin taşa çarptığını ve Berk’in yere savrulduğunu görmüş.
Çocuklardan bazıları yavaşlamış ama kimse durmamış. Herkes göz ucuyla bakıp pedal çevirmeye devam etmiş. Ama Emre öyle yapmamış. Bisikletini kenara çekmiş, hızla Berk’in yanına koşmuş. “İyi misin?” demiş endişeyle.
Berk’in dizinden kan akıyormuş, yüzü acıyla buruşmuş. “Ayağa kalkamıyorum,” demiş kısık bir sesle. Emre hemen geri dönüp jüri masasındaki büyüklere koşmuş. Yardım isteyip onları Berk’in yanına götürmüş.
Berk sedyeyle evine götürülürken, Emre tekrar bisikletine binmiş. Ama yarış çoktan bitmiş. Çocuklar bitiş çizgisinden geçmiş, kazanan çocuk ödülünü almış. Yepyeni, kırmızı ve vitesli bir bisiklet…
Emre sessizce köşeye çekilmiş. Yeni bisikleti uzaktan izlemiş. İçinde biraz burukluk varmış. Çünkü yarışa emek vermiş ama birinci olamamış. Elindeki eski bisikletin gidonuna sıkıca sarılmış.
Tam o sırada jüri başkanı mikrofonla konuşmaya başlamış. “Bugünkü yarışta sadece hız değil, yürek de yarıştı. Emre, arkadaşına yardım etmek için yarıştan vazgeçti. Bu davranışı, onun gerçek bir kazanan olduğunu gösteriyor,” demiş.
Ardından başka bir kutu açılmış. İçinden bir bisiklet daha çıkmış. Parlak mavi, konforlu seleli, tertemiz ve Emre’ye uygun bir modelmiş. Tüm mahalle alkışlamış. Emre önce inanamamış, sonra yavaşça yürüyüp bisikletin yanına gitmiş.
Yeni bisikletine dokunduğunda, içinde bir sıcaklık hissetmiş. Kazanmak, bazen en önde olmak değilmiş. Bazen, birinin elini tutmak her şeyden daha değerliymiş.
O günden sonra Emre, yeni bisikletiyle yine sokaklarda gezmiş. Ama hâlâ eskisi gibi sessiz, kendi hâlindeymiş. Sadece bir farkla: Artık mahallede herkes, en sessiz pedalların bile ne kadar güçlü olduğunu biliyormuş.
Ve rüzgâr, her geçtiği sokakta onun ismini fısıldıyormuş: Emre.
Bisiklet Hikayesi de burada sona ermiş. Bisiklet Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.