Bir sabah, güneş henüz perdeye vururken, Efe yatağında gözlerini açtı. Ev sessizdi, kuşlar cıvıldıyordu. Saatin tiktakları dışında hiçbir ses yoktu. Ama Efe’nin içi kıpır kıpırdı. Çünkü günlerden o gün gelip çatmıştı, bugün Babalar Günü’ydü.
Yorganı usulca üzerinden attı, ayak parmaklarıyla yere dokundu. Kimsenin uyanmadığından emin olunca, sessizce mutfağa doğru yöneldi. O sabah kimseye haber vermeden babası için sürpriz bir kahvaltı hazırlayacaktı. Vakit kaybetmeden hemen işe koyuldu.
Mutfak biraz serindi. Sandalyenin üzerine tırmanıp buzdolabının kapağını açtı. Gözleriyle tek tek aradı: peynir, zeytin, salatalık, yumurta… Hepsini dikkatlice tezgâha taşıdı. Bir tabağa peynir koyarken birkaç dilim yere düştü ama Efe hemen aldı, çöpe attı ve “olur öyle” dedi kendi kendine gülerek.
Dikkatlice küçük bıçağı eline aldı. Salatalığı keserken biraz zorlandı. Dilimlerin bazıları ince, bazıları tombuldu. Ama hepsi içten gelmişti. Sonra yumurtayı haşlamak istedi. Suyu doldurdu, ocağı açtı. O an içinden bir ses, “Umarım patlatmam,” dedi. Ama o hiç vazgeçmedi.
Çaydanlığı da doldurdu. Demliği üstüne koyarken hafifçe eğildi. “Babam gibi çay demleyeceğim,” dedi içinden. Bunu her sabah babası yapardı. Şimdi o yapıyordu.
Masayı hazırlamak en sevdiği kısımdı. Renkli peçeteleri çıkardı, tabağın kenarına koydu. Sonra babasının en sevdiği fincanı buldu. Üzerinde “En Güçlü Baba” yazıyordu. Bu fincanı sadece özel günlerde kullanırlardı. Bugün onlardan biriydi.
Zaman geçtikçe evin içinde mis gibi çay kokusu yayılmaya başladı. Efe saatine baktı, artık uyanma vakti yaklaşıyordu. Yavaşça odaya yöneldi, babasının yanına gitti. Elini nazikçe omzuna koydu. “Baba,” dedi fısıltıyla. “Gözlerini açar mısın?”
Babası yavaşça gözlerini açtı. Uykulu gözlerle oğluna baktı. “Ne oldu Efe, saat kaç?” dedi hafifçe gerinerek.
Efe heyecanla elinden tuttu. “Gel, sana bir şey göstereceğim!” Babası hâlâ pijamalıydı, ama Efe onu sabırsızlıkla salona çekti. Masaya vardıklarında babası bir an durakladı. Önündeki manzaraya baktı. Masanın üzerinde özenle hazırlanmış bir kahvaltı vardı. Her şey minik ellerle yerleştirilmişti. Tabağın ortasında bir kâğıt duruyordu.
Babası kâğıdı eline aldı. Üzerinde Efe’nin kalın harflerle yazdığı şu cümle vardı:
“Sana her sabah çay demlediğin için, beni hep sevdiğin için ve ellerinle dünyamı tuttuğun için teşekkür ederim. Babalar Günün kutlu olsun!”
Bir an sessizlik oldu. Sadece çayın sesi duyuluyordu. Sonra babası Efe’ye döndü, gözleri dolu doluydu ama yüzü gülüyordu. “Oğlum,” dedi. “Bu hayatımın en güzel sabahı oldu.”

Efe önce utandı, sonra kıkırdadı. “Biraz yumurta kabuğu kalmış olabilir,” dedi. Babası güldü. “Mükemmel olmuş. Çünkü içinden gelmiş.”
Birlikte masaya oturdular. Efe, babasına çay koydu. Babası, Efe’ye bir zeytin uzattı. Aralarındaki sohbet kısık sesli ama sıcaktı. Babası, ekmekten bir lokma aldıktan sonra tekrar baktı Efe’ye. “Sen büyüdün, hem de sessizce…”
Efe başını eğdi, gülümsedi. “Bazen sürprizler sessiz olur ama kalpten gelir,” dedi. Babası başını salladı. “Ve en çok onlar kıymetli olur.”
O sabah ne televizyon açıktı, ne de telefonlar. Sadece baba ile oğul, aynı sofrada, aynı çayda buluşmuşlardı. Bir yumurta, bir kâğıt ve bir kucak sevgi yetmişti.
Son lokmalar yenirken Efe gözlerini babasının ellerine dikti. “Senin ellerin hiç yorulmaz mı?” diye sordu.
Babası gülümsedi. Elini Efe’nin minik avucuna yerleştirdi. “Bu eller yorulur,” dedi. “Ama senin böyle sabahlarında, hepsi geçer.”
Efe başını babasının koluna yasladı. Dışarıda sabah güneşi pencereye vuruyor, evin içini sarı sıcaklığıyla ısıtıyordu.
Ve o sabah, koca dünyada sadece bir masa vardı. Üzerinde sevgiyle hazırlanmış kahvaltı, karşısında elleriyle hayatına ışık olan bir baba…
Babalar Günü Hikayesi burada sona ermiş. Babalar Günü Hikayesi gibi Eğitici Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Tüm babalarımızın babalar günü kutlu olsun.