Kasabanın en hareketli sabahlarından biriydi. Güneş, dar sokakların taş kaldırımlarına sıcak ışıklarını bırakıyor, ağaçlardan gelen serçelerin cıvıltıları yeni bir günün başladığını müjdeliyordu. Defne, her zamanki gibi okul çantasını sırtına asmış, bahçeye çıkmıştı. İçinde garip bir heyecan vardı, çünkü sokaktaki dostlarını selamlamak için sabırsızlanıyordu.
Defne hayvanları çok severdi. Küçüklüğünden beri kasabanın sokaklarında yaşayan kedilere, köpeklere göz kulak olur, aç kalan hayvanlar için kapısının önüne mama koyardı. Ailesi de onun bu sevgisini desteklediğinden, ona sık sık hayvanlarla ilgili kitaplar alır, veterinerler hakkında belgeseller izletirdi. Küçük kız, ileride veteriner olup hayvanları kurtarmak istiyordu.
Ama o sabah bir şey farklıydı.
Bahçeye çıktığında, Pamuk adını verdiği beyaz tüylü sokak kedisini her zamanki gibi kapının önünde bekler halde bulamadı. Normalde Defne’yi görünce hemen yanına koşar, bacaklarına sürtünür ve mırıl mırıl sesler çıkarırdı. Defne, gözleriyle çevreyi taradı ve biraz ötede, bahçenin köşesinde kıvrılmış yatan Pamuk’u gördü.
Kalbi hızla çarparken yanına koştu.
Kedinin nefesi düzensizdi. Gözleri yarı açık ama bitkin görünüyordu. Defne yavaşça elini uzattı, yumuşak tüylerine dokundu. Normalde sıcacık olan minik bedeni serin geliyordu.
“Pamuk? İyi misin?” diye fısıldadı endişeyle.
Pamuk hafifçe başını kaldırmaya çalıştı ama hemen geri bıraktı. Defne paniklemeye başlamıştı.
Tam o sırada, yan sokaktan Toprak koşarak geldi. O da Defne gibi hayvanları çok severdi. Mahalledeki sokak köpeklerine bakardı, hatta birkaç yavruya bile isim koymuştu. Ama bugün, Defne’ye panik içinde koşuyordu ve elinde titreyen küçük bir köpek taşıyordu.
“Defne! Ne yapacağız? Boncuk da hasta!” diye bağırdı, sesi titreyerek.

Defne hemen dizlerinin üzerine çöktü. Boncuk’un bedeni titriyordu, gözleri yarı kapalıydı ve dili dışarı sarkmıştı. Minik köpek neredeyse nefes alamıyordu.
Defne içindeki korkuyu bastırmaya çalışarak Boncuk’un ağzına, dişlerine ve gözlerine baktı. Yüzünde bir ifade arıyordu, ama gördüğü şey sadece halsizlik ve yorgunluktu. Kendi kitaplarında okuduğu gibi nefesini dinledi, vücudunu kontrol etti ama anlamadığı bir şeyler vardı.
“Neler oluyor?” diye mırıldandı.
O sırada yanlarına gelen yaşlı komşuları Melek Teyze, başını üzüntüyle salladı.
“Ah, çocuklar… Duydunuz mu? Mahallede bazı kediler ve köpekler de hastalanmış. Ne yediklerini bilmiyoruz ama zehirlendikleri kesin!”
Defne ve Toprak göz göze geldi. Kasabada yaşayan hayvanlar neden birdenbire hastalanmıştı?
Defne hemen harekete geçti. İçinde korku vardı ama durup bekleyemezdi. Annesine haber vermek için hızla eve koştu. Annesi, Pamuk’u kucağına aldı ve hemen en yakın veterinere gitmek için arabaya bindiler. Yolda Defne, aklından türlü türlü ihtimalleri geçirdi. Pamuk ne yemiş olabilirdi? Sokaktaki diğer hayvanlara ne olmuştu?
Veterinere vardıklarında, doktor Pamuk’u dikkatlice muayene etti. Defne bir köşede sessizce beklerken, gözlerini sıkı sıkı kapattı ve dua etti.
“Defne,” dedi veteriner sonunda. “İyi ki erken fark etmişsin. Zehirlenme belirtileri gösteriyor. Ne yediğini biliyor musunuz?”
Defne başını iki yana salladı. “Hayır, ama öğrenebilirim!”
Tam o sırada kapı açıldı ve Toprak içeri girdi. Elinde bir çikolata ambalajı vardı.
“Defne! Bizim sokakta ezilmiş çikolata buldum! Acaba birileri hayvanlara tatlı vermek istemiş olabilir mi?”
Veteriner başını salladı. “Çikolata, kediler ve köpekler için çok tehlikelidir. İçindeki teobromin maddesi onların vücudunda zehir etkisi yapar. Eğer başka zararlı şeyler de yemişlerse, bu durum daha da kötü olabilir.”
Defne’nin kafasında şimşekler çaktı. Mahallede zehirlenmiş başka hayvanlar da vardı. Acaba hepsi çikolata mı yemişti? Yoksa başka bir şey daha mı vardı?
Defne ve Toprak hemen mahallede araştırma yapmaya karar verdiler. Sokakta yürürken, bir köşede açılmış üzüm torbaları, bir çöp tenekesinde atılmış soğan kabukları buldular. Bunlar, insanlara zararsızdı ama Defne kitaplarından bunların hayvanlar için çok tehlikeli olduğunu öğrenmişti.
Defne, mahalledeki çocukları bir araya topladı ve yüksek sesle konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar, kediler ve köpekler çikolata, soğan, üzüm, sarımsak ve tatlandırıcı içeren şeyler yiyemez! Onlar için çok tehlikeli!”
Çocuklar şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. “Ama biz onlara tatlı verince mutlu olacaklarını sanıyorduk,” dedi biri üzgün bir sesle.
Defne başını salladı. “Evet, ama farkında olmadan onları zehirleyebiliriz. Bundan sonra, onlara sadece hayvanlar için uygun mamalar ve temiz su verelim!”
Bu konuşmadan sonra mahallede bir kural koyuldu. Herkes, hayvanların neler yiyip yiyemeyeceğini öğrendi. Çikolata, üzüm, soğan, sarımsak gibi şeylerin hayvanlar için tehlikeli olduğu konusunda bilgilendirildi.
Veterinerin verdiği ilaçlar sayesinde Pamuk ve Boncuk birkaç gün içinde iyileşti. Defne’nin içi rahatlamıştı ama bir karar almıştı:
Bir gün gerçekten veteriner olacak ve tüm hayvanları koruyacaktı!
Zehirli Yiyecekler Tehlikesi Hikayesi burada sona ermiş. Zehirli Yiyecekler Tehlikesi Hikayesi gibi Hayvan Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.