Güneş, şehrin üzerinde altın bir tepsi gibi yükselirken, 11 yaşındaki Defne okul çantasını sıkıca kavradı ve annesiyle vedalaşmadan evden hızla çıktı. Sabahın serin havası yüzünü okşarken, içinde bir sıkıntı vardı. Yolda yürürken, sürekli aklından geçen aynı cümleye takılıyordu: “Her şeye geç kaldım.” Arkadaşlarının spor, müzik, hatta resim yarışmalarında kazandığı ödülleri hatırlıyor ve onların yanında kendini eksik hissediyordu.
Defne’nin gözleri kaldırım taşlarına odaklanmış yürürken, birden mahalledeki eski marangoz dükkânının önünde durdu. İçeriden gelen tıraşlanmış ahşap kokusu burnuna doldu. Marangoz ustası İlyas Amca, dükkanın önünde, elinde bir parça tahta ile uğraşıyordu. İlyas Amca’nın kıvırcık beyaz saçları ve sakin yüzü, onun her zaman huzurlu bir insan olduğunu gösterirdi. Defne’yi görünce gülümsedi.
“Defne kızım, bugün biraz üzgün gibisin. Gel, bir çay içelim,” dedi, ellerindeki talaşları silkeleyerek.
Defne, başını salladı ve içeri girdi. Küçük dükkân, her köşesi ahşap kokan bir dünyaydı. Raflarda farklı şekillerde yontulmuş tahtalar ve ahşap oyuncaklar sıralanmıştı. Duvardaki eski bir saat, sürekli “tik tak” sesleriyle zamanı hatırlatıyordu.
“Anlat bakalım,” dedi İlyas Amca, bir fincan sıcak çay uzatarak. “Bu kadar düşünceli olmanın sebebi nedir?”
Defne, çayını tutarken iç çekti. “Hiçbir şeye zamanında başlamıyorum gibi hissediyorum, İlyas Amca. Arkadaşlarım bir sürü şey başarıyor. Ben ise hiçbir şeyde iyi değilim. Geç kaldım. Artık onlara yetişemem.”
İlyas Amca, bir süre sessizce Defne’yi dinledi. Sonra bir köşeden eski bir tahta kutu aldı. Kutunun içinden yamuk bir tahta parçası çıkardı. “Bu tahtayı görüyor musun?” diye sordu.
Defne başını salladı. Tahta eğri büğrü ve çirkin bir şekilde görünüyordu. “Evet, ama çok kötü bir şekli var,” dedi dürüstçe.
İlyas Amca gülümsedi. “Haklısın. Ama bu tahta, hala bir şeye dönüşebilir. Şimdi biraz sabırlı ol ve izle.”
Yaşlı adam, tahtayı tezgahta sabitledi ve çeşitli aletlerle dikkatlice işlemeye başladı. Her darbede, tahtanın eğrileri düzeliyor, pürüzleri kayboluyordu. Defne, İlyas Amca’nın sabırla çalışmasını hayranlıkla izliyordu. Bir süre sonra, eğri tahta, zarif bir kuş figürüne dönüşmüştü.
“Bak işte,” dedi İlyas Amca, elindeki kuşu Defne’ye uzatarak. “Başlangıçta kötü görünen bu tahta, biraz sabır ve çabayla güzelleşti. Hayatta hiçbir şey için geç değildir, Defne. İnsan, ne zaman başlarsa başlasın, her zaman en güzelini yapabilir. Sen de zamanını şekillendirebilirsin.”
Defne, kuş figürünü eline aldı. İlyas Amca’nın sözleri, içinde bir kıvılcım gibi yanmıştı. Belki de, gerçekten geç kalmamıştı. Belki de sadece doğru zamanda başlamamıştı. Bu düşünce, onu biraz rahatlatmıştı.
Ertesi gün okulda, Defne sınıfındaki öğretmenlerinin yeni bir proje duyurusu yaptığını duydu. “Çevre Haftası için bir ağaç dikme etkinliği düzenleyeceğiz,” dedi öğretmen. “Gönüllü olmak isteyenler, isimlerini yazdırsın.”
Defne, önce tereddüt etti. Daha önce hiçbir projeye katılmamıştı ve böyle şeylerde başarılı olacağına dair pek de umudu yoktu. Ama sonra İlyas Amca’nın sözlerini hatırladı: “Ne zaman başlarsan başla, en güzel zamanı o andır.”
Elini kaldırdı. “Ben katılmak istiyorum,” dedi kararlı bir şekilde.
Etkinlik için belirlenen gün geldiğinde, Defne okul bahçesine gitti. Diğer öğrencilerle birlikte, ellerine verilen fidanları dikmek için hummalı bir şekilde çalışmaya başladılar. Toprağın serinliği ve fidanın narinliği, Defne’ye kendisini iyi hissettiriyordu. O gün, elleri toprağa bulaşmış halde eve dönerken, içinde tarifsiz bir mutluluk vardı.
Defne’nin diktiği ağaç, haftalar içinde büyümeye başladı. Her gün okula giderken, ağacın yapraklarının nasıl geliştiğini izliyordu. Bu, ona küçük bir şeyin bile doğru bakım ve emekle nasıl güzelleştiğini hatırlatıyordu.
Ağaç dikme etkinliğinden sonra, Defne yavaş yavaş başka şeylere de katılmaya başladı. Bir müzik kulübüne üye oldu ve arkadaşlarının desteğiyle gitar çalmayı öğrenmeye başladı. Başlangıçta çok zorlanmıştı, ama her gün birkaç dakika çalışarak, sonunda bir şarkıyı çalabilecek seviyeye geldi.

Bu süreçte, İlyas Amca’nın marangoz dükkanını sık sık ziyaret etti. Her gittiğinde, ondan yeni bir hikaye dinliyor ve marangozluktan küçük dersler alıyordu. İlyas Amca, sabrın ve emeğin her şeyin anahtarı olduğunu sık sık vurguluyordu.
İlerleyen günlerde Defne, okulunda düzenlenen yetenek yarışmasında gitar çalarak sahneye çıktı. Ellerindeki titreme ve kalbindeki heyecanı bastırmaya çalışarak çaldığı şarkıyı bitirdiğinde, salon alkışlarla inliyordu. Defne’nin yüzü, mutluluktan ışıl ışıl parlıyordu. O an, geç kaldığını düşündüğü her şeyin aslında tam zamanında gerçekleştiğini anladı.
Yıllar geçti. Defne büyüdü ve zamanında yaptığı küçük başlangıçların hayatını nasıl şekillendirdiğini gördü. İlyas Amca’nın sözleri, onun yaşam rehberi olmuştu: “Kalan yaşının en geç halindesin.”
Yaşının En Geç Hali Hikayesi burada sona ermiş “Hiçbir şeye geç kaldığınızı düşünmeyin. Çünkü bugün, yapabileceğiniz en güzel başlangıçtır.”
Yaşının En Geç Hali Hikayesi gibi Çocuk Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.