Zeynep, kasabanın en sessiz ve sakin mahallesindeki küçük bahçeli evde yaşıyordu. Babası tamirciydi, annesi ise ev işlerine bakar, arada komşulara yemek yaparak aile bütçesine katkı sağlardı. Ancak son zamanlarda işler pek yolunda gitmiyordu. Babasının dükkânı eskiyen aletleri yüzünden neredeyse iş yapamaz hale gelmiş, annesi ise eskisi kadar iş bulamamıştı. Evdeki huzur yerini sessiz bir çaresizliğe bırakmıştı.
Zeynep bu durumdan çok etkileniyordu. Annesinin gözlerindeki yorgunluk, babasının sessiz iç çekişleri onu derinden üzüyordu. Artık eskisi gibi bahçede oyun oynayamıyor, derslerine bile tam olarak odaklanamıyordu. Ne zaman annesi mutfakta derin bir nefes alsa, babası akşam yorgun bir şekilde eve dönse, Zeynep’in içi sıkışıyordu.
Mahalledeki diğer çocuklar hala bahçelerde oynarken, Zeynep onların mutluluğuna gıptayla bakıyordu. Ancak oynamak için bile enerjisi yok gibiydi. Bir gün okuldan döndüğünde annesini mutfakta derin bir düşünceye dalmış buldu. Masada oturuyordu, önünde eski bir defter vardı. Zeynep usulca yanına gidip deftere baktı. Annesi, borçları yazdığı bir sayfayı inceliyordu.
“Anne, bir şey yapamaz mıyız?” diye sordu.
Annesi, gülümsemeye çalıştı ama gözlerinde umutsuzluk vardı. “Kızım, biz elimizden geleni yapıyoruz. Bazen işler böyle olur. Ama merak etme, her şey düzelir.”
Okulda en sevdiği derslerden biri olan resim dersindeydi. Zeynep her zaman bu derste kendini biraz daha rahat hissederdi. Çizim yapmayı çok severdi. Tuğba Öğretmen sınıfta dolaşıyor, öğrencilerin yaptıkları resimlere bakıyordu. Zeynep’in çizdiği resmi görünce kaşlarını kaldırdı. Çizimde yağmur yağıyordu ama ufukta bir güneş belirmişti.
“Zeynep, bu resmin çok güzel bir anlamı var. Neden bunu çizdin?” diye sordu.
Zeynep hafifçe omuz silkerek cevapladı: “Öyle hissettim öğretmenim. Annem hep ‘Bu da geçer’ der ama geçmiyor gibi.”
Tuğba Öğretmen gülümsedi ve Zeynep’in yanına oturdu. “Hayatta bazen her şey üst üste gelir. Ama bir fikrin, bir çaban her şeyi değiştirebilir. Zeynep, sen çok yaratıcı bir çocuksun. Belki bir çözüm bulabilirsin.”
Bu sözler, Zeynep’in zihninde yankılandı. Akşam eve dönerken her adımında bu cümleyi düşündü.

O akşam babasının dükkânına gitmeye karar verdi. Babası, eski bir saat tamir etmeye çalışıyordu. Zeynep dükkândaki aletlere bakarken aklına bir şey geldi. Tamir edilecek eski parçaların birçoğu atılacak gibi görünüyordu. Babasına sordu:
“Baba, bu eski parçaları neden saklıyorsun?”
Babası hafifçe gülümsedi. “Belki bir gün işe yarar diye. Ama çoğu hurda oldu artık.”
Zeynep bir süre düşündü ve sonra heyecanla bağırdı: “Neden bu parçaları geri dönüştürmüyoruz? Yeni bir şey yapabiliriz belki!”
Babası önce şaşırdı, sonra gülümseyerek kızının yüzüne baktı. “Nasıl bir şey mesela?”
“Mesela oyuncak! Küçük arabalar ya da başka şeyler. Belki insanlar satın almak ister.”
Babası bu fikri ilginç bulmuştu. Zeynep o gece boyunca babasıyla birlikte eski parçaları inceledi. Birkaç tel, küçük tekerlekler ve bazı vidalarla ufak bir araba yapmayı başardılar. Tamamlandığında Zeynep’in gözleri parladı. “Baba, bu harika oldu!”
Ertesi gün Zeynep, mahalledeki çocukları topladı ve yeni yaptıkları oyuncak arabayı gösterdi. Çocukların gözleri parlamıştı. “Bunu siz mi yaptınız?” diye sordu bir çocuk. Zeynep başını salladı. “Evet, eski parçalardan yaptık. Başka şeyler de yapabiliriz.”
Çocuklardan biri, oyuncak için para teklif etti. Zeynep şaşırdı. “Satış yapabilir miyiz, baba?” diye sordu heyecanla. Babası başını salladı. “Elbette. Ama daha fazla yapmamız lazım.”
O günden sonra, Zeynep ve babası eski parçalardan oyuncaklar yapmaya devam etti. Komşular eski eşyalarını dükkâna getirmeye başladı. Çocuklar, bu yaratıcı oyuncaklardan alabilmek için birbiriyle yarışıyordu. Hatta annesi de işin içine girip oyuncakları boyamaya başladı.
Bir gün kasabadaki yerel gazete, bu küçük atölyeyi fark etti ve bir haber yaptı: “Eski Parçalardan Yeni Hayaller: Zeynep ve Babasının Hikâyesi.”
Gazetede çıkan haber, kısa sürede birçok insana ulaştı. Başka mahallelerden bile sipariş almaya başlamışlardı. Babasının dükkânı yeniden canlanmıştı. Artık sadece eski eşyaları tamir etmiyor, aynı zamanda yeni oyuncaklar üretiyordu. Zeynep de bu başarının bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyuyordu.
Bir süre sonra Zeynep’in okulu, bu başarıyı kutlamak için bir etkinlik düzenledi. Zeynep, sahneye çıkarak bu süreci anlattı. Arkadaşları onu gururla alkışlarken Zeynep, bir çocuğun bile ne kadar büyük fark yaratabileceğini anladı.
Akşam yemek masasında Zeynep, anne ve babasının yüzlerindeki mutluluğu gördü. Çorba yerine artık masada çeşit çeşit yemek vardı. Babası, Zeynep’e bakarak şunları söyledi:
“Kızım, senin fikrin olmasaydı bu günlere gelemezdik. Bazen işler kötü gider ama azim ve umutla bir çözüm bulabiliriz.”
Zeynep o gece yatağına uzandığında Tuğba Öğretmen’in sözlerini hatırladı: “Her yağmurdan sonra güneş çıkar.” Belki de hayatın sırrı, yağmuru görmekten korkmamak ve her şeye rağmen güneşi beklemekti.
Yağmurdan Sonra Gelen Güneş Hikayesi burada sona erdi. Zeynep de küçük bir çocuğun bile büyük değişiklikler yaratabileceğini öğrenmişti. O günden sonra karşısına çıkan her zorlukta bu düşünceyi hatırladı. Çünkü artık biliyordu: Her kötü günün ardında iyi günler saklıydı.
Yağmurdan Sonra Gelen Güneş Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.