Elif, on yaşında, zeki ve meraklı bir kızdı. Ela gözleri her zaman bir şeyleri keşfetme isteğiyle parlıyordu, fakat son zamanlarda onun dünyası oldukça küçülmüştü. Artık kitapları, oyuncakları ve arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar eskisi kadar ilgisini çekmiyordu. Çünkü tüm dikkatini telefonuna vermeye başlamıştı.
Telefon onun için sadece bir cihaz değil, bir dünyaydı. Sabah gözlerini açtığı anda ekranına bakıyor, kahvaltı sırasında bir yandan yemeğini yerken bir yandan da sosyal medyada vakit geçiriyordu.
Okula giderken kulaklıklarını takıp izlediği videoların içine dalıyor, teneffüslerde arkadaşlarıyla konuşmak yerine telefonunu kurcalıyordu. Akşam yemeğinde ailesiyle sofrada otursa da zihni bambaşka bir yerdeydi; parmakları ekrana hızla dokunuyor, mesajlar yazıyor, oyun oynuyor ve videolar izliyordu.
Annesi ve babası bu durumu fark etmişlerdi. Defalarca uyarmışlardı:
“Elif, telefonun başından kalk artık, biraz dışarı çık.”
“Telefonla bu kadar vakit geçirmek sağlıklı değil, gözlerin bozulacak.”
“Kızım, gerçek dünyada da güzel şeyler var, farkında mısın?”
Ama Elif her seferinde başını ekrandan bile kaldırmadan, “Bir şey olmaz anne, ben dikkatliyim” diyerek geçiştiriyordu. Oysa farkında bile olmadan günleri ekrandaki görüntüler arasında kayboluyordu.
O gün hava mis gibi kokuyordu. Bahar gelmiş, çiçekler açmıştı. Gökyüzü masmavi, kuşlar dallara konmuş cıvıldıyordu. Parkta çocukların neşeli kahkahaları duyuluyordu. Ama Elif bunların hiçbirini fark etmiyordu. Annesi ısrar edince istemeye istemeye telefonunu cebine koydu ve parka gitmek için evden çıktı.
Parkta en yakın arkadaşı Zeynep ve birkaç arkadaşı daha vardı. Zeynep ona gülümseyerek, “Elif, hadi ip atlayalım!” dedi.
Ama Elif’in aklı oyunda değildi. Telefonunu çıkarıp ekrana bakmaya başladı. Zeynep kaşlarını çattı. “Elif, yine mi telefon? Sürekli onunla vakit geçiriyorsun!”
Elif hafifçe gülümseyerek, “Bir saniye, sadece bir şeye bakıyorum,” dedi ve başını kaldırmadan yürümeye devam etti.
O sırada gözleri hâlâ ekrandayken, parkın ortasındaki büyük kaydırağın yanından geçiyordu. Çevresinde olan bitenin farkında değildi.
Elif, başı öne eğik, parmakları hızla telefonunun ekranında gezinirken yürüyordu. Gözleri ekranın parlak ışığına kilitlenmişti, çevresindeki hiçbir şeyi fark etmiyordu. Parkın içindeki taş yoldan ilerlerken, etrafta oynayan çocukların sesleri ona uzaktan gelen bir uğultu gibi geliyordu. Zihni, izlediği videoda gördüğü komik sahneye odaklanmıştı.
Tam o anda ayağı, yerden hafifçe çıkıntı yapan yuvarlak bir taşa takıldı. Dengesi bir anda bozuldu, vücudu öne doğru savruldu. Zaman sanki yavaşlamış gibiydi. Telefonu elinden kaydı, parmak uçlarından sıyrılıp havada süzüldü. Gözleri telefona kilitlenmişti; sanki onu kurtarabilirmiş gibi istemsizce uzandı ama çok geçti.

Telefon, ağır çekimde gibi havada döndü, ekranı güneş ışığında parladı ve sonra sert bir sesle yere çakıldı. Camın kırılma sesi, havayı dolduran bir çatırtı gibi duyuldu. Ama Elif’in bundan daha büyük bir sorunu vardı. Ayağı takıldığı anda dengesini tamamen kaybetmiş, hızla öne doğru kapanmıştı. Yüzü ve kolları dengesiz bir şekilde savruluyordu.
Son bir anlık panikle kollarını öne uzattı, ama yeterli olmadı. Sağ dizi önce yere çarptı; keskin bir acı dalgası bacağını sararken, dizi küçük taşlarla sıyrıldı. Ardından sol dirseği kaldırım taşına sertçe vurdu, canı yanınca içgüdüsel olarak gözlerini sıktı. Fakat asıl acıyı bir saniye sonra hissetti.
Başı sert bir şekilde taş zemine çarptığında, kafasının içinde yankılanan bir çınlama duydu. Aniden gözlerinin önüne parlak ışıklar yayıldı, bir an için etrafındaki her şey döndü. Başını çarptığı anda kulaklarında bir uğultu yükseldi, kalbinin atışları hızlandı. Göğsüne sıkışan korkuyla gözlerini açmaya çalıştı ama görüntüler bulanıklaşmıştı.
İçinde yükselen panik, kulaklarının içinde çınlayan bir uğultuyla birleşti. Kendi nefesini duyabiliyor, ama sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi hissediyordu. Bir an nefes alıp vermek bile zorlaşmıştı. Başını hafifçe kaldırmaya çalıştı ama başı zonkluyordu.
Etrafındaki her şey seslerle doluydu. Birileri “Elif!” diye bağırıyordu ama sesler boğuk, çok uzak bir yerden geliyormuş gibi duyuluyordu. Ellerini yere koyup doğrulmaya çalıştı ama sol koluna dayanır dayanmaz keskin bir sızı yükseldi, vücudu istemsizce titredi.
Bir an için gerçekten kötü bir şey olduğunu düşündü. Ya başına ciddi bir şey geldiyse? Ya bir daha doğrulamazsa? Bu düşünceler zihninde hızla dönmeye başladı, panikle gözlerini kırpıştırdı.
Derken, bulanık görüntüler yavaş yavaş netleşmeye başladı. İlk olarak Zeynep’i gördü, gözleri kocaman açılmış, endişeyle ona bakıyordu. Yanında bir başka arkadaşı, elinde su şişesiyle nefes nefese duruyordu.
Zeynep, Elif’in yanına diz çöküp titreyen sesiyle sordu:
“Elif, iyi misin? Bir şeyin acıyor mu?”
Elif konuşmak istedi ama dili damağına yapışmış gibiydi. Yalnızca yutkunabildi. Başını hafifçe sağa sola çevirdi, alnındaki zonklama arttı. Hafifçe başını kaldırıp bakınca, birkaç metre ötesinde paramparça olmuş telefonunu gördü.
Ekranı kırılmış, tuşları hafifçe çıkmıştı. Telefonun siyah camı üzerinde derin çatlaklar vardı. O an bir gerçeği fark etti: Telefonu, onu kurtaramamıştı. Onu eğlendiren, hayatını saran, onsuz yapamadığını düşündüğü o cihaz… Kendisini koruyamamıştı.
Bu düşünce zihnine çakıldığında, boğazında bir düğüm oluştu. İçinde bir suçluluk duygusu yükseldi. Annesinin ve babasının uyarıları bir bir aklına geldi. “Telefonla bu kadar vakit geçirme, biraz dikkatli ol” demişlerdi. Ama o hep, “Bana bir şey olmaz” diye düşünmüştü. Şimdi ise yerde, yaralanmış ve titreyerek yatıyordu.
Bir süre sonra babasının sesi duyuldu. Kalabalığı yararak yanına geldiğinde yüzünde korkuyla karışık bir endişe vardı. Eğilip Elif’in yanına oturdu ve yumuşak bir sesle sordu:
“Kızım, seni hastaneye götürelim. Bir yerin çok mu acıyor?”
Elif gözlerini babasına çevirdi. Gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. Yavaşça başını salladı. “Başım ağrıyor… ama iyiyim sanırım.”
Babası, şefkatle onun saçlarını okşadı ve “Gel bakalım, hemen doktora görünelim” dedi.
Birkaç dakika sonra Elif, babasının arabasında otururken başını camdan dışarı çevirdi. Gün batıyordu. Gökyüzü turuncuya çalan pembe bulutlarla süslenmişti. Hafif bir meltem esiyordu, ağaçlar yavaşça sallanıyordu.
Ne kadar uzun zamandır böyle bir manzaraya dikkatlice bakmamıştı?
İçinde tarifsiz bir pişmanlık vardı. Telefonu uğruna dikkatini kaybetmiş, düşmüş, yaralanmış ve büyük bir korku yaşamıştı. Ama en çok korktuğu şey, belki de bu kazadan ders almamaktı.
Elini yavaşça cebine götürdü. Telefonu orada değildi. Kırılmış halde parkta kalmıştı. Ama Elif ilk defa, ona ihtiyacı olmadığını hissetti.
O an bir karar verdi: Gerçek dünyayı kaçırmayacaktı.
Hastanede doktor Elif’i muayene etti. Neyse ki ciddi bir yaralanması yoktu ama başını sert çarptığı için birkaç gün dinlenmesi gerektiğini söyledi. Doktor ayrılırken ona bir de tavsiyede bulundu:
“Telefonları dikkatli kullanın çocuklar, özellikle yürürken ya da dışarıdayken. Gerçek dünya, sanal dünyadan daha önemlidir.”
Elif yatağına uzandığında olanları düşündü. O kadar zamanını ekranda kaybolarak harcamıştı ki, dış dünyayı unutmuştu. Gözlerini kapattığında son birkaç ayı düşündü. Annesinin, babasının, Zeynep’in uyarıları bir bir aklına geldi. Ne kadar da haklılardı…
Ertesi sabah kahvaltı masasına oturduğunda, telefonu her zamanki yerinde duruyordu ama Elif’in içinden onu almak gelmiyordu. Bir süre ekrana baktı, sonra yavaşça elini geri çekti. Annesi bu durumu fark etti ve gülümseyerek “Bugün telefonsuz bir gün mü geçiriyoruz?” diye sordu.
Elif başını salladı. “Evet, biraz dünyayı keşfetmeye ihtiyacım var,” dedi.
Ve gerçekten de öyle yaptı. O günden sonra telefonu tamamen bırakmadı ama kullanımını sınırladı. Daha fazla kitap okudu, arkadaşlarıyla oyunlar oynadı, ailesiyle vakit geçirdi. Gerçek dünyanın güzelliğini fark ettiğinde, ekranın ardındaki dünyanın aslında o kadar da önemli olmadığını anladı.
Artık gökyüzünün mavisini, kuşların cıvıltısını, çiçeklerin kokusunu fark ediyordu. Çünkü öğrenmişti ki, mutluluk bir ekranda değil, gerçek yaşamın içinde saklıydı.
Teknoloji Bağımlılığı Hikayesi de burada sona ermiş. Teknoloji Bağımlılığı Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.