Sakarya’nın yemyeşil vadilerinin arasında, dağlardan süzülen berrak suların aktığı bir köy varmış. Bu köy, doğanın sunduğu bereketle yaşayan, sade ama huzurlu insanların yurduymuş. Köylüler, geçimlerini tarımla ve hayvancılıkla sağlarken, su kaynaklarını en büyük nimetleri olarak görürlermiş.
Köyün en meraklı çocuklarından biri olan Ali, on iki yaşında, gözleri her zaman merakla parlayan bir çocukmuş. En çok sevdiği şeylerden biri, büyüklerinden eski zaman hikâyeleri dinlemekmiş. Özellikle de Sapanca Gölü’nün nasıl oluştuğuna dair anlatılanlar onu büyülermiş. Ama ne zaman büyüklerine bu konuda bir şey sorsa, aldıkları cevap hep yuvarlak olurmuş. “Eskiler bilir,” der geçerlermiş.
Ali, bu durum karşısında sabırsızlanıyormuş. O gün okuldan çıkıp eve dönerken, gölün kenarında yürüyen Mehmet Dede’yi görmüş. Mehmet Dede, köyün en yaşlısıymış ve yıllardır bu topraklarda yaşamış. Ali, onun yanına gidip dayanamamış:
— Mehmet Dede, büyükbabam bana buranın bir zamanlar göl olmadığını söyledi. Gerçekten doğru mu?
Yaşlı adam gülümsemiş, gölün durgun sularına bakmış ve iç çekmiş:
— Evet evlat, doğru. Ama bu göl, boşuna oluşmadı. Burada yaşayan insanlar, doğaya kulak vermedikleri için göl buraya geldi.
Ali şaşırmıştı.
— Doğa nasıl kulak vermeyi bekler ki?
Mehmet Dede ağır hareketlerle yere oturmuş ve bastonunu yanına koyarak anlatmaya başlamış:
— Çok eski zamanlarda, burada büyük bir köy varmış. İnsanlar bolluk ve bereket içinde yaşarmış. Toprak verimli, sular temizmiş. Ama zamanla köylüler, bu güzellikleri hep var sanıp hor kullanmaya başlamışlar.
Ali, gözlerini kocaman açmış:
— Hor kullanmak mı?
— Evet evlat. Su kaynaklarını hesapsızca tüketmişler. Derelerden gelen temiz suyu israf etmişler. Tarlalarını sürekli ekmiş, ama toprağa dinlenme fırsatı vermemişler. Çevredeki ormanları kesmişler, çünkü daha fazla tarla istiyorlarmış.
Ali başını eğmiş, içinden bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti.
— Peki, kimse bu gidişatı fark etmedi mi?
Mehmet Dede başını sallamış:

— Fark eden olmuş. Köyün bilge yaşlılarından biri, halkı uyarmış. Demiş ki, “Toprak, kendisine zarar verenleri unutmaz. Su, ona sahip çıkmayanı affetmez.” Ama kimse onu dinlememiş. “Su bitmez,” demişler, “Toprak tükenmez.”
Ama doğa, sandıkları gibi sabırlı değilmiş.
Yıllar geçmiş, köyün bereketi azalmaya başlamış. Bir zamanlar gür akan dereler cılızlaşmış, tarlalar eskisi kadar ürün vermez olmuş. Meyve ağaçları solmuş, hayvanlar bile susuzluktan zayıflamış. Ama köylüler, bunun geçici bir durum olduğuna inanmışlar.
Ta ki o büyük fırtına gecesine kadar.
Gökyüzü o gün kasvetliymiş, bulutlar adeta köyün üstüne çökmüş. Önce rüzgâr başlamış, sonra şimşekler göğü aydınlatmış. Ardından, köyün daha önce hiç görmediği kadar büyük bir yağmur başlamış. Saatlerce, günlerce durmuşsuzca yağmış.
İlk başta köylüler sevinmişler. “Toprak nihayet suya doyacak,” demişler. Ama yağmur dinmeyince, sevinç yerini endişeye bırakmış. Küçük dereler taşmış, sokakları su basmış, tarlalar çamur deryasına dönmüş. Köylüler suyun akıp gideceğini sanıyormuş, ama bu kez doğa farklı bir şey yapmış.
Köyün ortasındaki büyük çınarın bulunduğu meydanda, gece yarısı toprağın titrediğini hissetmişler. Önce hafifçe, sonra daha güçlü bir şekilde. Sabah olduğunda, köyün ortasında büyük bir su birikintisi oluştuğunu görmüşler. Ama su seviyesi sürekli yükseliyormuş. Evler, tarlalar, yollar birer birer suya gömülmeye başlamış.
Köylüler ne yapacaklarını bilememişler. Bazıları kaçmaya çalışmış, bazıları ise evlerini kurtarmaya uğraşmış. Ama doğa, kendisine yapılanları unutmamış. Gözleri önünde, yavaş yavaş köyü yutmaya devam etmiş.
Günler sonra yağmur durduğunda, köy artık yokmuş. Onun yerine, masmavi bir göl varmış. Bugün Sapanca Gölü dediğimiz yer, o köyün üzerine kurulmuş.
Ali, duydukları karşısında büyülenmişti. Gölün suları ona artık bambaşka görünüyordu.
— Peki sonra ne oldu, Mehmet Dede?
Yaşlı adam derin bir nefes almış:
— Burada kalanlar, doğanın gücünü anlamışlar. Artık suyu israf etmemişler, toprağa değer vermişler. Çocuklarına hep bu hikâyeyi anlatmışlar ki, geçmişi unutmasınlar. Çünkü doğa, iyi davranana cömert, kötü davranana acımasızdır.
Ali o gün eve dönerken göl kıyısına bir kez daha baktı. Artık her şeyin farkındaydı. Sapanca Gölü sadece güzel bir manzara değil, aynı zamanda insanlara verilen bir dersti. Ve o da bu dersi asla unutmayacaktı.
Böylece, Sapanca Gölü’nün hikâyesi her yeni nesille birlikte anlatılmaya devam etti.
Sapanca Gölü Hikayesi burada sona ermiş. Sapanca Gölü Hikayesi gibi Çocuk Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.