Mert, on yaşında, meraklı ve hareketli bir çocuktu. Sabahları yatağından kalkarken bile kafasında birçok düşünce uçuşurdu. Ama son zamanlarda, okuldaki bazı şeyler onu biraz üzüyordu. Özellikle matematik dersinde zorlanıyordu. Öğretmeni tahtaya bir soru yazdığında, hemen panik yapıyor, çözüm yolunu bulamayacağını düşünüyordu. Beden eğitimi dersinde ise uzun mesafe koşularında arkadaşlarına yetişemediğini hissediyordu. Koşuya başladığında birkaç metre sonra nefesi kesiliyor, bacakları ağırlaşıyor ve yarıştan kopuyordu. Bu yüzden her seferinde içinden, “Ben yapamam. Beceremem. Bu işler bana göre değil.” diyordu.
Bir sabah, Mert kahvaltı yaparken annesi onun düşünceli halini fark etti. Gözleri tabakta, kaşığı elinde öylece durmuştu.
“Mert, iyi misin?” diye sordu annesi, yumuşak bir sesle.
Mert başını salladı. “İyiyim, sadece… bazen okulda her şey çok zor geliyor.”
Annesi gülümsedi. “Peki, hiç düşündün mü? Belki de zor olmasının sebebi, baştan ‘Bu zor olacak’ diye düşünmen olabilir.”
Mert şaşırdı. “Nasıl yani?”
Annesi, ona biraz eğilip gözlerinin içine baktı. “Beynimiz düşündüklerimizi gerçek gibi kabul eder. Eğer kendine ‘Bu kolay olacak’ dersen, beynin ona inanır ve vücudun ona göre tepki verir. Sabah aynanın karşısına geç ve ‘Bugün harika olacak. Matematik çok kolay gelecek. Beden eğitiminde çok enerjik olacağım’ diye kendine söyle. Bunu bir dene.”
Mert annesinin söylediklerine biraz şüpheyle baktı. Birkaç kelime söylemek gerçekten işe yarar mıydı? Ama denemeye karar verdi. Kahvaltısını bitirdikten sonra odasına geçti, aynanın karşısına dikildi. Önce biraz garip hissetti. Kendi kendine konuşmak komik geliyordu. Ama sonra, annesinin sözlerini hatırladı ve gözlerinin içine bakarak yavaşça fısıldadı:
“Bugün harika olacak. Matematik çok kolay gelecek. Beden eğitiminde çok enerjik olacağım.”
Bir şey değişmemişti. Ama içindeki garip his, biraz da olsa yerini hafif bir kıpırtıya bırakmıştı. Belki de denemeye değerdi.
Çantasını sırtına geçirip okula gittiğinde, ilk dersi matematikti. Tahtaya büyük bir problem yazıldığında yine içinden bir korku dalgası yükseldi. Ama sonra sabah aynada söylediği sözler aklına geldi. “Bu kolay olacak.”
Önündeki deftere baktı ve problemi çözmeye çalıştı. İlk denemesinde yapamadı, ama hemen pes etmedi. Önceki gün olsaydı, belki kalemini bırakır, “Ben zaten yapamıyorum” diye düşünürdü. Ama bu kez, içinden kendine güvenle “Sadece biraz daha dikkat etmeliyim” dedi ve işlemleri adım adım yapmaya başladı. Birkaç dakika içinde sonucu buldu. Şaşkındı. Öğretmen sınıfa döndü ve “Bu soruyu çözebilen var mı?” diye sorduğunda, Mert elini kaldırdı.
Öğretmeni onu tahtaya çağırdı. Mert, içindeki hafif heyecanla kalkıp tahtaya yürüdü. Kalemi eline aldı ve yazmaya başladı. İşlemleri yaptıkça, aslında ne kadar kolay olduğunu fark etti. Öğretmen başını salladı ve “Harika! Tam doğru sonuç!” dediğinde, Mert’in yüzü aydınlandı.
Belki de gerçekten düşüncelerimiz, yapabileceklerimizi etkiliyordu.
Ama asıl sınav, beden eğitimi dersinde olacaktı. Çünkü en zorlandığı ders buydu. Öğretmenleri, her hafta uzun mesafe koşusu yapmalarını istiyordu ve Mert, her seferinde birkaç tur bile tamamlamadan bırakıyordu. Arkadaşları onu geçip giderken, o nefes nefese kalıyordu.
Bugün ise farklı bir şey yapmaya karar verdi. Koşu başlamadan önce derin bir nefes aldı ve içinden “Ben güçlüyüm, koşarken çok enerjik olacağım” dedi.
Öğretmen düdüğü çaldığında, herkes koşmaya başladı. Mert de öne eğilip hızlandı. İlk birkaç metre kolaydı, ama sonra bacakları ağırlaşmaya başladı. Eski alışkanlığı devreye girmek üzereydi. “Yoruldum, bırakmalıyım” diye düşünmek üzereyken, hemen kendi kendine “Hayır, yapabilirim” dedi.
İçinde bir enerji dalgası hissetti. Koşmaya devam etti. Arkadaşları önüne geçmişti ama bu önemli değildi. Mert’in hedefi, bırakmadan parkuru tamamlamaktı. Adımlarını biraz yavaşlattı, ama durmadı.
Ve sonunda, parkuru tamamladı! Yavaşlamıştı ama hiç durmamıştı. Arkadaşları ona şaşkınlıkla baktı.
“Bugün ne oldu sana, çok hızlıydın!” dedi en yakın arkadaşı Kerem.
Mert hafifçe gülümsedi. “Bilmiyorum,” dedi ama aslında biliyordu. Beynini ve düşüncelerini değiştirdiğinde, vücudu da ona uyum sağlıyordu.
O gün, Mert için küçük ama önemli bir dönüm noktasıydı. Sabah kendine söylediği birkaç olumlu cümle, tüm gününü değiştirmişti. Belki de annesi haklıydı—beynimiz düşündüklerimizi gerçek gibi kabul ediyordu.
Ama bu gerçekten her şeyde işe yarar mıydı?
Bunu anlamak için daha fazla denemeye karar verdi. Ve henüz bilmediği bir şey vardı: Bu, hayatının en büyük keşiflerinden biri olacaktı…
Mert, o gün okuldan döndüğünde yatağına uzanıp düşündü. Sabah aynanın karşısında kendine söylediği sözlerin gerçekten işe yarayıp yaramadığını tartmaya çalıştı. Acaba bu sadece bir tesadüf müydü? Yoksa gerçekten zihnini kullanarak bazı şeyleri değiştirebilir miydi?

Bir süre tavanı izledikten sonra, odasındaki çalışma masasına geçti. Önünde duran matematik defterini açtı. Öğretmenleri, ertesi hafta bir sınav yapacağını söylemişti ve konularını iyi bilmesi gerekiyordu. Ama daha önce olduğu gibi “Bu çok zor!” diye düşünmek yerine, bu kez gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
“Matematik eğlenceli, ben bu soruları çözebilirim,” diye fısıldadı kendine.
Sonra kalemini aldı ve ilk soruya odaklandı. Birkaç denemede doğru cevabı buldu. İlk başta bunun bir şans olduğunu düşündü ama diğer soruları çözdükçe, aslında odaklandığında ve kendine güvendiğinde daha hızlı öğrendiğini fark etti. Önceki günlerde hissettiği korku ve panik yoktu. Bunun yerine, her soruyu bir bilmece gibi görmeye başlamıştı.
Ama bu yeni keşfini gerçekten test etmek istiyordu. Acaba sadece derslerde mi işe yarıyordu?
Ertesi gün, resim dersinde öğretmenleri öğrencilere boş bir kağıt dağıttı ve “Bugün, hayalinizdeki bir manzarayı çizin,” dedi.
Mert, elindeki kağıda boş gözlerle baktı. Resim konusunda hiç iyi değildi. Kalemi eline aldığında genellikle yaptığı şekiller yamuk olur, renkleri yanlış seçer ve en sonunda sıkılıp bırakırdı. Ama bu kez farklı bir şey yapmaya karar verdi.
Elini kağıdın üzerine koydu ve “Ben güzel çizebilirim, çizim yapmak çok eğlenceli,” diye düşündü.
Sonra, gözlerini kapadı ve ne çizeceğini hayal etti. Önünde büyük bir dağ, dağın yamacında rengarenk çiçekler, gökyüzünde uçan kuşlar… Hayalini netleştirdiğinde, hemen kalemini kağıda koydu. Çizgileri daha önce hiç olmadığı kadar kararlıydı.
Dersin sonunda, öğretmeni yanına gelip çizdiği resme baktığında gülümsedi. “Mert, bu gerçekten güzel bir kompozisyon olmuş! Bence resim yeteneğini geliştirmelisin.”
Mert şaşırmıştı. Hiçbir zaman iyi bir ressam olacağını düşünmemişti. Ama bu, o an gerçekten keyif aldığı bir şey haline gelmişti. Belki de mesele yetenek değil, önce inanmak ve denemekti.
Mert’in bu küçük keşfi sadece kendisine değil, arkadaşlarına da faydalı olabilirdi. En yakın arkadaşı Zeynep, voleybol konusunda kendini hiç yeterli görmüyordu. Ne zaman topu karşılamaya çalışsa, başarısız olacağını düşünüp geriliyordu.
Bir gün okul çıkışında, Mert ona dönüp, “Zeynep, voleybolda neden kendine güvenmiyorsun?” diye sordu.
Zeynep başını öne eğdi. “Çünkü iyi değilim. Ne zaman top gelse, yanlış yere vuruyorum.”
Mert gülümsedi. “Ama belki de iyi olmadığını düşündüğün için öyle oluyor.”
Zeynep kaşlarını çattı. “Nasıl yani?”
Mert heyecanla anlatmaya başladı. Sabah aynanın karşısında kendine söylediği sözleri, matematik dersinde ve beden eğitiminde yaşadığı değişimi, hatta resim dersindeki deneyimini paylaştı.
“Beynimiz düşündüklerimizi gerçek gibi algılıyor,” dedi. “Eğer voleyboldan önce kendine ‘Ben topu iyi karşılayacağım’ dersen, beynin buna inanır ve vücudun ona göre hareket eder.”
Zeynep biraz şüpheliydi ama denemeye karar verdi. Ertesi gün spor saatinden önce derin bir nefes aldı ve içinden şu cümleleri söyledi: “Voleybol eğlenceli, ben topu doğru karşılayabilirim.”
O günkü antrenmanda, gerçekten daha iyi oynadığını fark etti. Evet, hala hata yapıyordu ama eskisinden çok daha iyi hissediyordu. Ve her topa vurmadan önce, içinden tekrar tekrar “Ben yapabilirim” diyordu.
Mert, arkadaşının başarısını görünce içinde büyük bir mutluluk hissetti. Artık sadece kendisinin değil, başkalarının da yapabileceklerine inanmasını sağlıyordu.
Mert, bu küçük değişikliğin hayatında büyük farklar yaratabileceğini anlamıştı. Artık ne yaparsa yapsın, önce kendine güvenmeyi ve olumlu şeyler söylemeyi alışkanlık haline getirmişti.
Bir gün, babası ona yaklaşarak, “Mert, son zamanlarda sende bir değişiklik var. Daha enerjik, daha mutlu ve daha başarılısın. Ne oldu?” diye sordu.
Mert gülümsedi. “Sanırım sihirli bir gücüm var,” dedi.
Babası şaşkın bir ifadeyle başını kaldırdı. “Gerçekten mi?”
Mert başını salladı. “Evet! Ama bu sihirli güç sadece bende yok. Hepimizde var. Kendimize inandığımızda ve ‘Ben yapabilirim’ dediğimizde, gerçekten yapabiliyoruz.”
Babası, oğlunun bu sözleri karşısında gülümsedi. “O zaman bunu sakın unutma, oğlum,” dedi. “Çünkü hayatın boyunca ihtiyacın olacak en büyük güç, kendi düşüncelerindir.”
O günden sonra Mert, kendine her zaman olumlu telkinler vermeye devam etti. Zorlandığı her anda, başarabileceğine inandı. Ve ne zaman bir arkadaşı “Ben yapamam” dese, ona küçük sırrını anlattı.
Çünkü Mert artık biliyordu: Düşüncelerimiz, gerçekliğimizi şekillendirir.
Plasebo Etkisi Hikayesi burada sona ermiş . Plasebo Etkisi Hikayesi gibi Eğitici Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.