Kerim, gözlerini hafifçe araladığında odası hâlâ karanlıktı. “Bu saatte neden uyandım ki?” diye düşündü. Sonra mutfaktan gelen kaşık ve tabak seslerini duyunca bir anda heyecanlandı. Sahur! İlk orucu için ilk sahurunu yapacaktı.
Kalbi hızla atarken yataktan fırladı. Uykulu gözlerini ovuşturarak odasından çıktı. Salondan mutfağa doğru ilerlerken ayaklarının altındaki halının yumuşak dokusunu hissetti. Mutfağın kapısını açtığında içeriden sıcacık bir huzur yayıldı.
Annesi, mutfak tezgâhında bir şeyler hazırlıyordu. Babası, büyük bir çay bardağını elinde tutmuş, gülümseyerek ona bakıyordu. Ablası Esma ise sandalyesine oturmuş, tabağına peynir ve zeytin koyuyordu. Annesi onu görünce “Bakın kim uyanmış!” dedi sevinçle.
Kerim, gözlerini ovuşturarak sandalyeye oturdu. “Uyandım tabii, ben artık büyüdüm!” diye ekledi gururla.
Babasının gülümsemesi daha da büyüdü. “Sahura kalkmak, oruç tutanlara Allah’ın verdiği bir lütuftur, oğlum. Peygamber Efendimiz de sahurun bereketli olduğunu söylemiştir.”
Kerim, babasının bu sözlerini aklında tutarak sofradaki yemeklere göz gezdirdi. Peynir, zeytin, yumurta, bal, taze ekmek… Annesi sahanda yumurta yapmış, yanında da sıcak süt vardı. Yemeklerin kokusu burnuna dolunca karnının aç olduğunu fark etti.
Elini uzatıp bir lokma ekmeğin üzerine peynir koydu. Tam ağzına atacaktı ki bir anda durdu. “Peki baba, oruç neden bu kadar önemli?” diye sordu merakla.
Babası çayından bir yudum aldıktan sonra sakince cevap verdi. “Oruç, sabretmeyi öğretir oğlum. Aç olanları daha iyi anlamamızı sağlar. Nefsimizi terbiye ederiz. En önemlisi de Allah’ın rızasını kazanırız.”
Kerim, babasının sözleri üzerine düşündü. Demek ki oruç sadece yemek yememek değil, aynı zamanda bir sabır ve şükür meselesiydi. “Ben zaten uzun zamandır oruç tutmayı istiyordum,” dedi heyecanla.
Annesi ona sevgiyle baktı. “Senin için ilk defa olduğu için sadece yarım gün tutabilirsin, tatlım. Zorlanmanı istemeyiz.”
Kerim, başını iki yana salladı. “Hayır anne, ben akşama kadar tutacağım!” dedi kararlılıkla.
Ablası Esma, gülümseyerek ona döndü. “Göreceğiz bakalım, akşama kadar dayanabilecek misin?” diye şakalaştı.
Sofradaki herkes gülümseyerek yemek yemeye devam etti. Sahur vaktinin huzuru, evin içini sarıyordu. Babası yavaşça doğrulup elini açtı. “Sahurun sonunda dua etmek çok güzeldir. Allah’tan hayırlı bir oruç dilemek için dua edelim.”

Kerim de ellerini açtı. Babasının ardından gözlerini kapatıp içinden, “Allah’ım, bu ilk orucumu hakkıyla tutmayı nasip et,” diye dua etti. Kalbinde tarif edemediği bir huzur hissetti.
Sahurun ardından mutfağı topladılar. Annesi ve babası abdest aldıktan sonra sabah namazını kılmak için hazırlandılar. Babası Kerim’e dönerek, “Sen de bizimle kılmak ister misin?” diye sordu.
Kerim, başını hızla salladı. “Tabii ki!”
Beraberce odalarındaki seccadeleri serdiler. Babası imam oldu, Kerim ve Esma da arkasına geçerek namaza durdu. Odanın içinde huzur veren bir sessizlik vardı. Kerim, her hareketini babasını dikkatle izleyerek yapıyordu. Rükûya eğildiğinde, secdeye vardığında kalbinin içinde tarif edemediği bir mutluluk hissetti. “Ne güzel bir his bu!” diye düşündü.
Namazı bitirdiklerinde babası “Allah kabul etsin,” dedi.
Kerim, başını eğerek “Amin!” dedi. Sonra pencereye doğru yürüdü. Ufukta ilk ışıklar belirmişti. Gecenin karanlığı, maviye dönmeye başlamıştı. Hava serindi ama içi sıcacıktı. O an, büyükler gibi hissetti. Sahura kalkmış, dua etmiş, namaz kılmıştı. Bugün onun için sıradan bir gün olmayacaktı.
Yatağına dönerken içinden bir kez daha geçirdi: “Bugün orucu sonuna kadar tutacağım!”
Ve gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı.
Kerim, öğlene doğru gözlerini açtığında odasına güneş ışıkları dolmuştu. Battaniyesini üzerinden atıp yatağından kalktı. Karnında hafif bir boşluk hissi vardı ama çok aç hissetmiyordu. “Demek ki oruç tutmak o kadar da zor değilmiş,” diye düşündü. Üzerini değiştirip mutfağa doğru yürüdü.
Annesi kahvaltı masasını toplamış, bir köşede çay içiyordu. Kerim sandalyeye oturup su içmek için uzandığında birden durdu. Oruçlu olduğunu unuttuğu için gülümsedi. “Anne, şimdilik gayet iyi hissediyorum,” dedi gururla.
Annesi ona sevgiyle baktı. “Maşallah oğlum! Ama öğleden sonra biraz zorlanabilirsin. Unutma, sabretmek en büyük erdemdir.”
Kerim başını salladı. “Sabredeceğim!”
Saat ilerledikçe, zaman sanki yavaşlamış gibi hissettirmeye başladı. Öğleden sonra Kerim, pencerenin kenarına oturmuş dışarıyı izliyordu. Mahallenin çocukları parkta oynuyor, kahkahalar yükseliyordu. Birden ağzı kuruduğunu hissetti. Bir bardak soğuk suyun ne kadar güzel olacağını düşündü. Ama hemen kendini toparladı. “Ben büyükler gibi sabırlı olmalıyım,” diye hatırlattı kendine.
Bir süre sonra odasına geçti ve kitap okumaya başladı. Ancak sayfalar ilerledikçe dikkatini toplayamıyordu. Karnı hafif hafif guruldamaya başlamıştı. Tam o sırada ablası Esma yanına geldi.
“Biraz zorlamaya başladı, değil mi?” diye sordu.
Kerim başını salladı. “Biraz… Ama bırakmayacağım!”
Esma gülümsedi. “O zaman güzel bir fikir: Gel, birlikte parka gidelim! Zaman daha hızlı geçer, hem eğlenmiş olursun.”
Bu teklif Kerim’in gözlerini parlatmıştı. Hemen ayakkabılarını giydi ve ablasıyla dışarı çıktı. Hafif bir rüzgar esiyor, kuşlar cıvıldıyordu. Parkta koşuşturup oynayan çocukları izlerken, kendisi de biraz yürüdü. Oyun oynarken zaman nasıl geçtiğini anlamamıştı bile.
Akşam üzeri eve döndüklerinde mutfaktan mis gibi yemek kokuları geliyordu. Annesi mutfakta tencereleri karıştırıyor, babası da masayı hazırlıyordu. Sofraya bakınca gözleri parladı. Çorba, pilav, köfte, hurma ve rengarenk meyve tabakları… Ama en çok da masanın tam ortasına konmuş büyük sürahi dikkatini çekti. Buz gibi su!
Kerim derin bir nefes aldı. Sabretmeliydi. Babasının sesiyle irkildi:
“Oruç, sabrın ve şükrün ibadetidir, Kerim. Gün boyu beklediğin bu su, şimdi sana çok daha kıymetli geliyor, değil mi?”
Kerim başını salladı. Gerçekten de gün boyu aklından çıkmayan bir bardak su, şimdi ona dünyanın en değerli şeyi gibi görünüyordu. Babası devam etti:
“İnsan sahip olduğu şeylerin kıymetini bazen unutabiliyor. Ama oruç bize nimetleri hatırlatır. Aç kalan insanların hâlini anlamamızı sağlar ve şükretmeyi öğretir.”
Kerim bu sözleri düşünerek sessizce bekledi. Sonunda il ezanı yükseldi. Müezzinin sesi kulaklarında yankılanırken kalbinde bir heyecan dalgası hissetti. “İşte başardım!” diye düşündü.
Babası ona bir bardak su uzattı. “İlk orucun mübarek olsun, oğlum.”
Kerim, bardağı iki eliyle tuttu ve yudumladı. Soğuk su boğazından geçerken içini inanılmaz bir ferahlık kapladı. “Gerçekten de oruç çok güzelmiş!” dedi gülümseyerek.
İlk lokmasını aldıktan sonra gözlerini kapattı. Sabrın sonunda gelen bu lezzet, bugüne kadar yediği en güzel yemek gibi gelmişti. O an, oruç tutmanın sadece aç kalmak olmadığını, sabır ve şükürle yoğrulmuş özel bir ibadet olduğunu anladı.
Ve o akşam, başını kaldırıp ailesine gururla bakarak “Bundan sonra her Ramazan oruç tutacağım!” dedi.
İlk orucu, ona sabrı, şükrü ve paylaşmanın değerini öğretmişti. Bugün sadece yemek yememeyi değil, hayatta küçük şeylerin bile ne kadar değerli olduğunu anlamıştı.
Oruç Tutma Hikayesi burada sona erdi. Oruç Tutma Hikayesi gibi Dini Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.