Betül, on yaşında, kıvırcık kahverengi saçları ve her daim merakla parlayan gözleriyle hareketli bir çocuktu. En büyük tutkusu doğayı keşfetmekti. Okuldan gelir gelmez çantasını kapının yanına bırakır, ayakkabılarını hızla çıkartır ve soluğu bahçede alırdı. Kimi zaman bir karınca yuvasının etrafında dakikalarca eğilip bekler, kimi zaman çiçekleri koklayarak hangi böceklerin onlara konduğunu anlamaya çalışırdı.
O gün de hava tam da onun sevdiği gibi ılıktı. Gökyüzü bulutsuzdu, güneş parlak ışıklarını bahçeye serpiştirmişti. Hafif bir esinti, papatyaların narin yapraklarını hışırdatıyor, uzaktaki ağaçlardan kuş cıvıltıları duyuluyordu. Betül, bahçenin çitlerine doğru yürüdü. Çimenler, son yağmurdan sonra iyice yeşermiş, yumuşacık olmuştu.
Tam o sırada, çimenlerin arasında, küçük bir çukur gözüne çarptı. Yaklaştıkça içinde kahverengi yaprakların arasında bir şeyin parladığını fark etti. Eğilip dikkatlice bakınca kalbi heyecanla hızlandı: Bu bir yumurtaydı!
Yumurta, marketlerde gördüğü tavuk yumurtalarına benziyordu ama biraz daha büyüktü ve kabuğu daha pürüzsüzdü. Parmaklarını uzatıp nazikçe dokundu. Ilık bir his verdi. Betül’ün içini büyük bir merak kapladı. “Acaba kime ait?” diye düşündü.
Etrafına göz gezdirdi. Yakınlarda ne bir yuva ne de bir hayvan vardı. Yumurta sanki terk edilmiş gibiydi. Kafasında bir sürü soru belirdi: “Bir kuşun mu? Yoksa bir ördeğin mi? Belki de bir kazın? Eğer buraya düşmüşse, annesi neden geri dönmedi?”
İçindeki merak ağır bastı. “Eğer ona bakmazsam belki de yaşayamaz,” diye düşündü. Yavaşça yumurtayı iki eliyle aldı. Beklediğinden biraz daha ağırdı. O an içindeki küçük canlının farkında olmadan nefesini tuttu.
Büyük bir dikkatle eve doğru yürüdü. Ayaklarını yere hafifçe basıyor, en küçük bir sarsıntının bile yumurtaya zarar vermesini istemiyordu. Eve vardığında mutfağa yöneldi. Annesi, yemek hazırlamakla meşguldü. Betül’ü ellerinde yumurta ile görünce şaşkınlıkla başını kaldırdı.
“Anne, bak ne buldum!” dedi heyecanla. Yumurtayı masanın üzerine yavaşça koydu.
Annesi elindeki bıçağı bir kenara bırakıp yaklaştı. Yumurtayı inceledi. “Bunu nereden buldun?” diye sordu.
“Bahçede, çimenlerin arasında bir çukurda,” dedi Betül, gözleri merakla parlıyordu. “Ama etrafta hiç yuva ya da hayvan yoktu. Bırakmaya da kıyamadım.”
Annesi bir an düşündü, sonra başını sallayarak gülümsedi. “Bu bir ördek yumurtasına benziyor,” dedi. “Ama emin olamayız. Eğer ona gerçekten bakmak istiyorsan, biraz araştırma yapmalısın.”
Bu fikir Betül’ün içine su serpti. Bir canlının hayatını kurtarabilir miydi? O andan itibaren bu yumurta, onun için sadece bir nesne olmaktan çıkmış, içinde büyük bir sır taşıyan, özel bir emanet haline gelmişti.
Hemen babasının tabletini kaptı ve araştırmaya başladı. Ördek yumurtalarının sıcak tutulması gerektiğini, doğal ortamlarında anne ördeklerin onları ılık ve güvenli bir yerde kuluçkaya yatırdığını öğrendi. Eğer annesi yoksa, ona bir kuluçka ortamı oluşturması gerekiyordu.
“Anne, nasıl sıcak tutabilirim?” diye sordu heyecanla.
Annesi gülümseyerek, “Yumuşak bir yastık ve sıcak bir lamba kullanabilirsin. Ama dikkatli olmalısın, fazla sıcak da olmamalı,” dedi.
Betül hemen harekete geçti. Eski bir yastık kılıfının içine pamuk ve yumuşak bir bez koydu. Yumurtayı dikkatlice yerleştirdi. Isıyı korumak için gece lambasını yakıp yakınına koydu. Bir termometre bulup sıcaklığı kontrol etmeye başladı.
İlk başta her şey biraz karmaşıktı. Sürekli sıcaklığı kontrol ediyor, fazla ısınıp ısınmadığını anlamaya çalışıyordu. Ara sıra hafifçe yumurtayı çeviriyordu, çünkü araştırmalarında bunun gerekli olduğunu okumuştu. İçinde bir canlının olduğunu bilmek Betül’ü heyecanlandırıyordu. Sanki her gün ona bakarak büyümesine şahitlik ediyordu.
Günler geçtikçe, Betül yumurtaya daha da bağlandı. Sadece ona bakmakla kalmıyor, başında oturup hikayeler anlatıyordu. Bazen ona kitap okuyordu, bazen de gün içinde başından geçenleri anlatıyordu.
“Biliyor musun, bugün okulda matematik dersinde bir problem çözdük, ama o kadar zordu ki öğretmenimiz bile biraz zorlandı!” diye anlatıyordu. “Sen de benim gibi bir şeyler öğreniyor musun acaba?”
Ona garip gelse de yumurtayla konuşmak hoşuna gidiyordu. Sanki içinde gerçekten onu dinleyen biri vardı.
Sonunda on dört gün geçti. Artık sabahları uyanır uyanmaz ilk işi yumurtayı kontrol etmek olmuştu. Her şey yolundaydı. Ama bir sabah, uyandığında farklı bir şey fark etti.
Yumurtanın üzerinde minik bir çatlak vardı.
Betül’ün içi heyecanla doldu. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. “Bu ne demek oluyor?” diye düşündü.
Hemen annesine seslendi: “Anne! Yumurtada çatlak var!”
Annesi mutfağa gelirken gülümsedi. “Demek ki küçük dostumuz artık kabuğundan çıkmaya hazırlanıyor,” dedi.
Betül heyecandan ne yapacağını bilemiyordu. Elini hafifçe yumurtanın yanına koydu. Sanki içindeki canlı, onun varlığını hissedip dışarı çıkmaya çalışıyordu.
Artık her anı daha önemliydi.
O geceyi sabırsızlıkla bekledi. Küçük dostunun yumurtadan çıkacağı anı görmek için gözlerini kırpmadan izledi.
Ve çok geçmeden, kabuğun içinden küçük bir gaga göründü.

Betül, yumurtanın üzerindeki küçük çatlağı gördüğünde heyecandan yerinde duramıyordu. Kalbi hızla çarpıyor, gözlerini yumurtadan ayıramıyordu. Küçük gagacık, kabuğu hafifçe ittiriyor, içeriden incecik bir tıkırtı sesi geliyordu. İçinde bir şeyin hareket ettiğini görmek Betül için büyüleyiciydi.
Annesi yanına gelip, “Sakin ol, tatlım,” dedi gülümseyerek. “Çıkması biraz zaman alabilir. Sakın ona yardım etmeye kalkma, kendi başına çıkması gerekiyor.”
Betül, nefesini tutarak beklemeye devam etti. Yumurtanın içinden gelen sesler gittikçe arttı. Çatlaklar büyüyor, kabuk parça parça ayrılıyordu. Küçük bir ayak belirdi, ardından ıslak tüylerle kaplı, minik bir baş. Sonunda yumurtanın içinden, titrek bir yavru ördek çıktı.
Betül, hayatında böyle bir şey görmemişti. Yavru, henüz gözlerini tam açamıyordu. Tüyleri sarı ve hafif nemliydi. Zayıf ve ürkek görünüyordu. İlk başta yere yığıldı, sonra yavaşça başını kaldırdı.
“Anne, bak!” dedi Betül heyecanla. “Çok minik! Ve çok tatlı!”
Annesi eğilip yavruyu dikkatlice inceledi. “Evet, gerçekten de bir ördek yavrusu,” dedi gülümseyerek. “Tebrikler, Betül. Ona çok iyi baktın ve sonunda sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesine yardımcı oldun.”
Betül’ün gözleri parladı. “Ona bir isim vermeliyim!” diye düşündü. Birkaç saniye sonra, aklına harika bir isim geldi.
“Miskin!” dedi. “Çünkü çok tatlı ve uykucu görünüyor.”
Yavru, adını duyar duymaz kafasını hafifçe kıpırdattı ve Betül’ün eline doğru sürünerek ilerlemeye çalıştı. O an, aralarındaki bağın oluşmaya başladığını hissetti. Küçük elleriyle yavruyu nazikçe kucağına aldı. Miskin’in vücudu sıcacıktı, minik kalbi hızlı hızlı atıyordu.
O günden sonra Betül, Miskin’e bakmak için büyük bir sorumluluk aldı. Ona nasıl bakacağını öğrenmek için hemen araştırmalara başladı. Ördek yavrularının sıcak bir yerde tutulması gerektiğini öğrendi. Bu yüzden bir kutunun içine yumuşak bir bez serdi ve yanına küçük bir sıcak su torbası koydu. Miskin, oraya yerleştiğinde huzurla uykuya daldı.
Sabah olur olmaz Betül, hemen onun yanına koştu. Miskin, artık daha enerjik görünüyordu. Gözleri iyice açılmış, minik ayakları üzerinde durmaya çalışıyordu. Betül, ona biraz su ve haşlanmış yumurta sarısı verdi. Miskin, önce biraz tereddüt etti ama sonra hızla yemeye başladı.
“Biliyor musun, artık seninle çok iyi arkadaş olacağız,” dedi Betül, yavrunun yemesini izlerken. “Beraber oynayacağız, bahçede gezeceğiz… Sen benim en iyi arkadaşım olacaksın!”
Gerçekten de öyle oldu. Günler geçtikçe, Miskin büyümeye başladı. Betül nereye giderse, Miskin de peşinden geliyordu. Bahçede dolaşırken Betül durduğunda o da duruyor, yürümeye başladığında minik ayaklarıyla onu takip ediyordu.
Betül, ona küçük bir su kabı hazırladı. İlk başta Miskin içine girmeye çekindi, ama kısa süre sonra suyun içine dalıp minik kanatlarını çırpmaya başladı. Betül, kahkahalarla onun çırpınışlarını izledi.
“Miskin, sen tam bir su kuşusun!” diye güldü.
Artık her gün birlikte oyunlar oynuyorlardı. Betül, ona yem verirken Miskin küçük gagasıyla elini hafifçe gagalıyor, bu da Betül’ü gıdıklıyordu. Akşam olduğunda ise Betül, Miskin’in kutusunu yatağının yanına koyuyor ve onun huzur içinde uykuya dalışını izliyordu.
Zamanla, Miskin iyice büyüdü. Artık minik bir yavru olmaktan çıkmış, tüyleri kabarmış, kanatları güçlenmişti. Ama değişmeyen bir şey vardı: Betül’den hiç ayrılmıyordu. O, artık sadece bir evcil hayvan değil, Betül’ün en iyi dostuydu.
Bir gün Betül, bahçede otururken Miskin’in çimenlerin arasında keyifle dolaştığını fark etti. Hafif esen rüzgar, Miskin’in tüylerini okşuyordu. Betül, o an ne kadar güzel bir dostluk kurduklarını düşündü.
Miskin’i kucağına aldı ve başını okşadı. “Seni bulduğum gün hayatım değişti,” dedi gülümseyerek. “Ve senin sayende sabretmeyi, sorumluluk almayı öğrendim.”
Miskin, küçük gagasını ona doğru uzatıp hafifçe dokundu.
Betül, bunun sadece bir yumurtadan çıkan bir ördek olmadığını biliyordu. Bu, onun en iyi arkadaşıydı.
Ördek Yumurtası Hikayesi burada sona ermiş. Ördek Yumurtası Hikayesi gibi Hayvan Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.