Güneş, kasabanın üzerindeki sisleri usulca dağıtırken, Arda, Mert, Zeynep ve Ela ormanın girişinde buluştular. Hepsi heyecan içindeydi. Bugün kasabanın dışındaki gizemli gölü keşfe çıkacaklardı. Gölü kimse tam olarak görmemişti ama yaşlılar, eskiden avcıların orada mola verdiğini anlatırdı.
Arda, her zamanki gibi en önde yürüyordu. Onun için önemli olan yeni bir şeyler keşfetmekti. Mert ise her zamanki gibi temkinliydi. Haritasını ve pusulasını cebine yerleştirmişti. Zeynep, sırt çantasına defterini ve büyüteçini koymuştu; gördüğü her şeyi not almak istiyordu. Ela ise biraz sessizdi ama her zaman olduğu gibi arkadaşlarına ayak uyduruyordu.
Yolculuk başlarda eğlenceliydi. Ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri, yerdeki sarı ve turuncu yaprakları aydınlatıyordu. Kuş cıvıltıları arasında ilerlerken birbirlerine hikâyeler anlatıyor, kahkahalar atıyorlardı. Arada sırada Zeynep bir ağaç kabuğunu inceliyor, Mert haritaya bakıp doğru yolda olduklarını onaylıyordu.
Fakat bir süre sonra, patika kaybolmaya başladı. Önce yol biraz daraldı, sonra tamamen yok oldu. Ağaçlar sıklaşmış, gökyüzü görünmez olmuştu. Çocuklar ilk başta bu durumu pek önemsemedi. Ne de olsa macera tam da böyle başlardı!
Ama yarım saat geçtikten sonra kimse konuşmuyordu. Çünkü farkında olmadan yönlerini kaybetmişlerdi.
Mert, haritaya baktı ama tam olarak nerede olduklarını kestiremiyordu. “Sanırım biraz geri dönmeliyiz,” dedi tereddütle.
Arda ellerini beline koydu. “Bence çok da sorun yok, biraz daha ilerleyelim. Belki göle varmak üzeresinizdir.”
Ama Ela’nın içi rahat değildi. Ormanın içi gittikçe kararıyor, hava soğuyordu. Kuşların sesleri azalmıştı. Çocukların neşesi yavaş yavaş yerini endişeye bırakıyordu.
Zeynep, “Geldiğimiz yönü nasıl hatırlayacağız?” diye sordu.
Arda biraz düşündü. “Belki geçtiğimiz yerlere işaret bıraksaydık…”
Bu fikir herkesin içini burktu. Çünkü dönmek isteseler bile, hangi yönden geldiklerini hatırlamıyorlardı.
Mert, sessizce haritayı katladı. “Kaybolduk,” dedi.
Bu kelimeyi duymak hepsinin içini titretti. O ana kadar macera gibi görünen bu yürüyüş, artık bir sorun haline gelmişti.
Ela, bir ağacın altına oturdu ve titrek bir sesle, “Bunu asla başaramayacağız,” dedi.
O anda bir sessizlik oldu. İşte dostluk böyle anlarda kendini gösterirdi. Arda, Ela’nın yanına oturdu ve omzuna hafifçe dokundu.
“Başaracağız,” dedi, sesi güçlü ve kararlıydı. “Birlikteyiz. Eğer hepimiz sakin olursak buradan çıkarız.”
Zeynep, etrafına bakındı. “Öncelikle hepimiz düşünmeliyiz. Geldiğimiz yolda gördüğümüz bir işaret var mıydı?”
Mert, kaşlarını çattı. “Aslında… Az önce bir büyük meşe ağacının yanından geçtik. O ağacı bulabilirsek, oradan geri dönüş yolunu tahmin edebiliriz.”
Bu küçük umut kıvılcımı, Ela’nın gözlerindeki korkuyu biraz azalttı. Arda ayağa kalktı ve elini uzattı.
“Hadi, birlikte yapacağız!”
Ve işte, dostluk böyle bir şeydi. Zor anlarda bile birlikte olabilmek.
Çocuklar, kendilerine bir yön belirlemeye çalıştılar. Ancak bunu yaparken sakin kalmaları gerektiğini biliyorlardı. Mert haritasına son bir kez daha baktı ve “Eğer güneşi takip edersek batıya doğru gideriz. Bence önce bir su kaynağı bulmalıyız, çünkü genellikle su kenarlarından insanlar geçer,” dedi.
Zeynep başını salladı. “Evet! Eğer bir dere ya da nehir bulursak, onu takip ederek bir çıkış noktası bulabiliriz.”
Arda hemen öne atıldı. “O halde önce bir su sesi duymaya çalışalım.”
Bir süre sessizce yürüdüler. Hiçbir şey söylemeden, kulaklarını dört açarak ilerlediler. Yarım saat boyunca hiçbir şey değişmedi.
Sonunda, Ela dikkatle durdu. “Bence… Bir şey duyuyorum,” dedi.

Hepsi kulaklarını kabarttı. Hafif bir su sesi vardı!
“Hadi, çabuk olalım!” dedi Arda heyecanla.
Koşmaya başladılar. Ağaçların arasından ilerleyerek sesin kaynağına ulaştılar. Gerçekten de küçük bir dere vardı! Su berraktı ve hafifçe kıvrılarak akıyordu.
Mert sevinçle haritasını açtı. “Buldum! Bu dere, kasabanın yanından geçen nehirle birleşiyor! Eğer bu akıntıyı takip edersek, doğru yolda olduğumuzdan emin olabiliriz.”
Çocuklar derin bir nefes aldı. Artık kaybolduklarına emin değillerdi. Dostlukları, onlara yol gösteren bir pusula olmuştu.
Ela hafifçe gülümsedi. “Eğer panikleseydik bunu fark edemezdik.”
Zeynep başını salladı. “Evet, ama birlikte çalışarak sorunu çözdük!”
Birkaç saat süren yürüyüşün ardından tanıdık bir noktaya vardılar. Büyük meşe ağacı! Orası, ormana giriş yaptıkları yerdi.
“Hepinize söylemiştim!” dedi Arda, gülerek.
Ela derin bir nefes aldı. “Sanırım bu yaşadığımız şey, dostluğun ne olduğunu gerçekten anlamamı sağladı.”
Mert, haritasını çantasına yerleştirirken gülümsedi. “Evet. Dostluk, sadece güzel anları paylaşmak değil, zor zamanlarda birbirine yardım etmek de demek.”
O gün eve dönerken hepsi bir şey öğrendi: Birlikte hareket ettiklerinde her zorluğun üstesinden gelebilirlerdi.
Bundan sonra maceralarına çıkarken çok daha dikkatli oldular. Ama en önemlisi, dostluklarının onları asla yalnız bırakmayacağını artık çok iyi biliyorlardı.
Macera Hikayesi burada sona erdi. Macera Hikayesi gibi Dostluk Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.