Menüyü Kapat
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Hikaye Oku
    • Çocuk Hikayeleri
    • Hayvan Hikayeleri
    • Uzun Hikayeler
    • Dini Hikayeler
    • Eğitici Hikayeler
    Hikaye Oku

    Kış Gülü Hikayesi

    8 Ocak 2025
    Kış Gülü Hikayesi
    Kış Gülü Hikayesi

    Soğuk bir kış sabahıydı. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, ince ince yağan kar, sokakları beyaz bir örtüyle süslemişti. Çamurla karışan kar taneleri, yoksulluğun izlerini gizleyemiyordu. Şehrin kenar mahallerinden birinde, dar bir sokakta ufak ve harap bir ev yükseliyordu. Ahşap kapısı çatlamış, pencerelerinden rüzgarın uğultusu içeri doluyordu. İşte bu evde Can ve ailesi yaşıyordu.

    Can, ailenin en büyüğüydü. Henüz on dört yaşında olmasına rağmen omuzlarında yaşından büyük sorumluluklar taşıyordu. Babası, uzun süredir yatağa bağlıydı; ağır bir hastalık bedenini zayıflatmış, hayata karşı direncini alıp götürmüştü. Annesi Ayşe Hanım ise evin tek çalışanıydı.

    Çamaşır yıkıyor, temizlik yapıyor, üç çocuğunu ve hasta eşini ayakta tutmak için durmadan çabalıyordu. Onun incecik parmakları soğuktan çatlamış, ama gözlerindeki kararlılık hiç solmamıştı. Ayşe Hanım, fedakarlığın ve direncin somut bir haliydi.

    Can, okul çıkışlarında ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Küçük ahşap sandığını omzuna alıp soğuk kaldırımlarda müşteri arıyordu. Onun için hayat, bir yandan ayakkabı boyarken bir yandan ders çalışmaktan ibaretti. Zekiydi, hem de çok zeki. Öğretmenleri onun parlak bir geleceği olacağını söylerdi, ama hayat şartları bu parlak geleceğin önüne bir sis perdesi çekmiş gibiydi.

    Bir gün, yine okul çıkışında ayakkabı boyarken, Can’ın yanına yaşlı bir adam geldi. Mehmet Bey… Üzerinde uzun bir palto, elinde eski ama tertemiz bir baston vardı. Yüzünde derin çizgiler, yaşamışlık ve hüzünle doluydu.

    Mehmet Bey, ayakkabılarının boyanmasını istediğinde Can hemen işe koyuldu. İkisi arasında kısa bir sohbet başladı. Can, Mehmet Bey’in yalnız bir adam olduğunu, kimsesi olmadığını öğrendi. Ayakkabıları parlattıktan sonra Mehmet Bey teşekkür ederek uzaklaştı.

    Ancak çok geçmeden Can, Mehmet Bey’in içinde yüklü miktarda para olan çantasını sandığın yanında unuttuğunu fark etti. Gözleri çantaya takıldı. Bir an için hayatında ilk kez aklına bir isyan doluştu. “Ya bu parayı eve götürürsem?” diye düşündü. Ailesi bu parayla daha sıcak bir eve taşınabilir, annesi çalışmayı bırakabilirdi. Babası için bir doktor bulunabilirdi. Hayalleri o kadar cazipti ki…

    Kış Gülü Hikayesi
    Kış Gülü Hikayesi

    Çantayı aldı ve eve götürdü. Fakat o gece gözüne uyku girmedi. İçini tarifsiz bir pişmanlık ve suçluluk kapladı. Mehmet Bey’in çantasını alarak yaptığı şeyin yanlış olduğunu biliyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çantayı karakola götürdü ve polislere teslim etti.

    Mehmet Bey, parasının bulunduğunu öğrendiğinde genç çocuğa teşekkür etmek için Can’ın ayakkabı boyadığı yere gitti. Can, yaşlı adamı görünce özür diledi, ailesinin zor durumunu anlattı onu affetmesini istedi. Mehmet Bey, Can’ın dürüstlüğünden etkilenmişti. Ona bir teklifte bulundu:

    “Seni affederim, ama bir şartla. Okuldan arta kalan zamanlarda benimle çalışacaksın. Ayrıca senden özel bir ricam olacak. Bahçemdeki kış güllerinden birine çok iyi bakmanı istiyorum. Bu çiçeği sakın ihmal etme,” dedi.

    Can, yaşlı adamın teklifini kabul etti.

    Can, Mehmet Bey’in teklifini kabul ettiğinden beri, okuldan sonra düzenli olarak yaşlı adamın evine gitmeye başlamıştı. İlk günlerde biraz çekingen ve tedirgindi. Kendini Mehmet Bey’in evinde misafir gibi hissediyor, her hareketini dikkatle tartıyordu. Ancak Mehmet Bey’in yumuşak tavırları, onun korkularını kısa sürede dağıttı.

    Mehmet Bey, her zaman sakin ve nazikti. Can’a asla bir çalışan gibi davranmazdı; tam tersine, ona bir dost, hatta bir torun gibi yaklaşırdı. Her gün Can’a yeni bir şey öğretirdi. Bir gün, çayın nasıl doğru demleneceğini, başka bir günse kitapların içindeki dünyaları nasıl keşfedeceğini anlatırdı. Can, bu sohbetlerde kendini özgür hissediyor, Mehmet Bey’in yanında içinden geçen her şeyi söyleyebiliyordu.

    Bahçede vakit geçirmek, Mehmet Bey ile Can arasında özel bir rutin olmuştu. Mehmet Bey, ellerindeki eski bahçe makasıyla kurumuş dalları keserken, Can kış gülünü özenle suluyordu. “Bu çiçek önemli,” derdi

    Mehmet Bey. “Ona iyi bak, Can. Hayatta her şey gibi, bu çiçeğin de bir amacı var.” Can, bu sözleri hep ciddiyetle dinlerdi, ama çiçeğin neden bu kadar özel olduğunu anlayamazdı. Yine de, Mehmet Bey’e olan saygısından dolayı her gün çiçeğe dikkat ederdi.

    Bir akşam, Can, babasının durumunu anlatırken gözleri dolmuştu. Mehmet Bey, onun anlattıklarını dikkatle dinledi ve uzun bir sessizliğin ardından konuştu: “Benim eski bir dostum var, iyi bir doktordur. Ona senden ve babandan bahsedeceğim.”

    Ertesi gün, Mehmet Bey gerçekten de doktor arkadaşını aradı ve Can’ın ailesine yönlendirdi. Doktor, babasını ücretsiz tedavi etmeyi kabul etmişti. Bu tedavi uzun bir süreç gerektiriyordu, ama bu bile Can için büyük bir umut kaynağıydı. O günden sonra, Mehmet Bey’in yanında her çalıştığında, babasının iyileşme ihtimaline dair daha büyük bir heyecan hissediyordu.

    Can, zamanla Mehmet Bey’in evine daha çok alışmıştı. Her gün yeni bir şey öğreniyor, her gün yeni bir bağ kuruyorlardı. Can bazen çayı demleyip Mehmet Bey ile masaya oturur, bazen de eski radyodan hafif bir müzik açar ve Mehmet Bey’in gençlik anılarını dinlerdi.

    “Can,” dedi Mehmet Bey bir gün, gözlerini uzaklara dikerek, “Hayatta iki şey asla geri gelmez: zaman ve dürüstlük. Sen dürüstlüğünle beni çok etkiledin. O yüzden, ne olursa olsun, asla doğru bildiğinden şaşma.”

    Bu sözler, Can’ın aklına kazındı. Mehmet Bey’in her tavsiyesi, onun karakterine bir tuğla ekliyordu. Yaşlı adam, yalnız günlerini Can ile paylaşırken, Can da genç yaşında hayatın anlamını kavramayı öğreniyordu.

    Mehmet Bey ve Can arasındaki ilişki, kısa sürede bir arkadaşlıktan daha fazlasına dönüştü. Mehmet Bey, Can’a dedesi gibi davranıyor, Can da ona büyük bir sevgi ve saygıyla yaklaşıyordu. Her gün birlikte yemek yapıyor, kitap okuyup sohbet ediyor, hatta bazen küçük şakalara bile yer veriyorlardı.

    Bir gün Mehmet Bey, Can’a eski bir sandık gösterdi. “Bu sandık, hayatımın hatıralarını saklar,” dedi. İçinden çıkan birkaç eski fotoğraf, bir yazı defteri ve küçük bir saat, Mehmet Bey’in geçmişine dair ipuçlarıydı. Ancak Can, yaşlı adamın yalnızlığı hakkında daha fazla soru sormaktan hep çekinirdi.

    “Geçmişte çok şey yaşadım,” dedi Mehmet Bey, sandığı kapatırken. “Ama şu an burada, seninle geçirdiğim zaman, hayatımın en huzurlu dönemlerinden biri.”

    Bu sözler, Can’ın yüreğine dokunmuştu. Mehmet Bey’in yalnızlığı, onun sevgisiyle biraz olsun azalmıştı. Can, onun yanında olduğu için gurur duyuyordu.

    Baharın ilk günleri yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Kışın karanlık ve soğuk günleri yerini daha ılık rüzgarlara, toprak kokusuna ve güneşin sıcak dokunuşuna bırakıyordu. Ancak bu değişim, Can’ın hayatına bir sürpriz getirmişti. Bir gün, her zamanki gibi Mehmet Bey’in evine gittiğinde, yaşlı adam ona bir hafta şehir dışında olacağını söyledi.

    “Can,” dedi Mehmet Bey, çay fincanını masaya bırakırken. “Şehir dışına çıkmam gerekiyor. Bazı akrabalarımı görmem gerek. Bu süre boyunca burada olamayacağım. Sen de bu süre zarfında bana gelme, tamam mı? Bir hafta sonra dönerim.”

    Can, Mehmet Bey’in bu ani planı karşısında şaşırmıştı. Onun hiç kimsesi olmadığını düşündüğü için bu ziyaretin sebebini anlayamamıştı. Ancak sormak istemedi; yaşlı adamın gözlerindeki kararlılık, daha fazla sorgulamanın gereksiz olduğunu hissettirdi. “Peki, Mehmet Amca,” dedi usulca.

    O günden sonra Can, Mehmet Bey’in yokluğunda yalnız hissetmeye başladı. Her gün onun evine gidip yaptığı işleri, birlikte içtikleri çayları ve derin sohbetlerini özlüyordu. Zaman, normalde olduğundan daha yavaş akıyordu. Bir hafta, Can için bir ömür kadar uzun gelmişti. Mehmet Bey’in dönüşünü sabırsızlıkla bekliyordu.

    Nihayet bir hafta geçmişti. Can, büyük bir heyecanla Mehmet Bey’in evine doğru yürüdü. Bahçeye adımını attığında, içini tuhaf bir huzursuzluk kapladı. Çiçeklere doğru ilerlediğinde, kış gülünü gördü. Ancak çiçek, ilk kez o kadar cansız görünüyordu. Solmuş, yaprakları kararmış ve toprağa düşmüştü.

    Can, gözlerine inanamadı. “Ben bu çiçeği nasıl unuttum?” diye fısıldadı. Mehmet Bey, ona bu çiçeği emanet etmemişti belki, ama Can onunla ilgilenmeyi görev edinmişti. Bu ihmal, onu derin bir suçluluk duygusuna sürükledi. Elleri titreyerek çiçeğe dokundu. Gözleri dolmuştu. “Mehmet Amca, bana güvenmiştin…” diye kendi kendine mırıldandı.

    Bahçeden eve doğru ağır adımlarla ilerlerken, Can’ın içini tarifsiz bir endişe sardı. Kapıya yaklaştığında, kapının aralık olduğunu fark etti. Bu, normal bir durum değildi. Kapıyı nazikçe itti ve içeriye girdiğinde bir yabancı ile karşılaştı. Genç bir adam, elinde bir dosyayla, sakin bir şekilde oturuyordu. Can şaşkınlıkla, “Mehmet Amca nerede?” diye sordu.

    Genç adam derin bir nefes aldı ve Can’a dönerek yavaşça konuştu: “Üzgünüm evlat, Mehmet Bey üç gün önce vefat etti.”

    Bu sözler, Can’ın dünyasını alt üst etti. Olduğu yere yığıldı. Gözleri doldu, kalbi sıkıştı. Mehmet Bey’in sıcak varlığını, onunla geçirdiği huzurlu günleri düşündü. Onunla bir daha konuşamayacak, öğütlerini dinleyemeyecek olmanın acısı yüreğini bir ateş gibi yakıyordu. “Nasıl olur?” diyebildi sadece.

    Genç Adam “Mehmet Bey, bir süredir hastaydı, Can. Sana söylememiş olabilir, ama durumu ciddi bir hastalıktı ve fazla vakti kalmadığını biliyordu. Aslında şehir dışına gitmeyi planlamıyordu. O, ölmeden önce biraz yalnız kalmak ve seni bu acıya hazırlamak istemişti. ‘Akrabalarımı görmeye gidiyorum,’ diyerek küçük bir bahane uydurdu. Sana karşı hep güçlü görünmek istedi. Seni incitmekten korktu.”
    Bu sözler, Can’ın yüreğine ağır bir taş gibi oturdu.

    Mehmet Bey’in gidişi, ona hiçbir zaman anlatmadığı mücadeleleri daha net bir şekilde gösteriyordu. Yaşlı adam, onu üzmemek için son anlarını yalnız geçirmeyi tercih etmişti. Can, kendini tutamadı ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

    Genç adam, elindeki zarfı Can’a uzattı. “Mehmet Bey, bu mektubu size bırakmamı istedi,” dedi. Can, elleri titreyerek zarfı aldı. İçindeki mektubu yavaşça açtı ve Mehmet Bey’in tanıdık, özenli el yazısıyla yazılmış satırları okurken gözyaşlarını tutamadı:

    “Sevgili Can,
    Bu satırları yazarken seninle geçirdiğimiz günleri düşünüyorum. Hayatımın son demlerinde bana arkadaş oldun, yalnızlığıma ilaç oldun. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.

    Bahçedeki kış gülünü hatırlıyor musun? Sana ondan hiç bahsetmedim, ama şimdi tam zamanı. O çiçek, sadece kışın açar. Soğuğa, karanlığa meydan okur. Ama bahar geldiğinde, döngüsünü tamamlamış gibi solup gider.

    Tıpkı benim gibi, Can. O çiçek bana kendimi hatırlatıyordu. Son günlerimde senin sayende yeniden açabildim, yeniden yaşayabildim. O çiçeği unuttuğun için kendini suçlama. Onun kaderi baharda solmaktır; bu, güzelliğini kaybettiği anlamına gelmez. Tıpkı benim gibi, onun da son günleri güzellikle doluydu, senin sayende.

    Sana bırakacağım en büyük miras, dürüstlüğündür. Ama bu ev ve kalan her şeyim de artık senindir. Hayatını değiştirmek için bu fırsatı değerlendir, Can. Sana güveniyorum.
    Sevgilerimle,
    Mehmet Amcan.”

    Can, mektubu okuduğunda hıçkırıklara boğuldu. Mehmet Bey, kış gülüyle kendi hayatını bağdaştırmıştı. Onun solması, Mehmet Bey’in vedasını simgeliyordu. Ancak bu veda, acı bir son değil, derin bir anlam taşımıştı. Mehmet Bey, Can’a hayatının en önemli dersini bırakmıştı: Zorluklar içinde bile güzellik bulunabilir ve her son, yeni bir başlangıca yer açar.

    Can, o gün mektubu cebine koydu ve bahçedeki kış gülüne bir kez daha baktı. Mehmet Bey’in ona öğrettiği değerler, artık onun hayatının rehberi olmuştu. Ailesine döndüğünde, Mehmet Bey’in mirası sayesinde babasının tedavisi daha düzenli bir şekilde ilerledi. Maddi sıkıntılar ortadan kalkmıştı, ama Can’ın kalbindeki Mehmet Bey’in yeri asla değişmedi.

    Her kış geldiğinde, Can bir kış gülü alır ve Mehmet Bey’in mezarına bırakırdı. Her defasında, onun sıcak sözleri kulaklarında yankılanırdı:
    “Hayat, kışın açan bir çiçek gibi… Güzelliğini zorluklardan alır.”

    Kış Gülü Hikayesi de burada sona ermiş. Kış Gülü Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

    Hale
    • İnternet sitesi

    İlgili Gönderiler

    Mimar Olmak İstiyorum Hikayesi

    2 Nisan 2025

    Sedef Çiçeği Hikayesi

    22 Mart 2025

    Kekeme Hikayesi

    20 Mart 2025
    Bir Cevap Bırakın Cevabı iptal Et

    Hangi Hikayeyi Arıyorsunuz?
    Kategoriler
    • Çocuk Hikayeleri (21)
    • Dini Hikayeler (22)
    • Dostluk Hikayeleri (16)
    • Eğitici Hikayeler (20)
    • Hayvan Hikayeleri (19)
    • Uzun Hikayeler (19)
    Son Yazılar
    • Kırık Testi Hikayesi
    • Ön Yargı Hikayesi
    • Mimar Olmak İstiyorum Hikayesi
    • Tırtıl Hikayesi
    • Astronot Hikayesi
    Hikaye Okusun Hakkında

    Hikayeokusun.com, her yaşa uygun hikayeler ve özellikle çocuk hikayeleri sunarak, çocukların hayal gücünü geliştirmeyi ve okuma alışkanlığı kazanmalarını amaçlayan bir platformudur. Sitemiz kısa hikayeler, uzun hikayeler ve eğitici hikayeler sunarak ailelerin çocukları için güvenilir içerik bulmalarını sağlar.

    Hikaye Oku

    Türkiye’nin en güncel hikaye oku sitesi ile en güzel çocuk hikayelerini keşfedin. Kısa, uzun ve eğitici hikayelerle okuma keyfini şimdi yaşayın! Her yaşa uygun sürükleyici hikayelerle dolu dünyamıza katılın.

    En güzel masal oku sitesi

    Samsun Oto Kiralama

    Kategoriler
    • Çocuk Hikayeleri
    • Dini Hikayeler
    • Dostluk Hikayeleri
    • Eğitici Hikayeler
    • Hayvan Hikayeleri
    • Uzun Hikayeler
    Sayfalar
    • Çerez Politikası
    • Gizlilik Politikası
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Kullanım Koşulları

    Yukarıyı yazın ve aramak için Enter tuşlarına basın. İptal etmek için Esc tuşlarına basın.