Asya, sabah gözlerini açtığında odasını aydınlatan güneşin sıcaklığını hissetti. Penceresinden bakınca, sokak lambalarının hâlâ yanık olduğunu gördü. Henüz gün tam anlamıyla başlamamıştı ama annesinin mutfaktan gelen sesleri çoktan evi doldurmuştu. Çaydanlığın kaynama sesi, ekmek kızartma makinesinin çıtırtıları ve annesinin tıkırtıları sabahın sessizliğine karışıyordu.
Yatağından kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Annesi ocağın başında, bir yandan çayı karıştırıyor, bir yandan da kahvaltıyı hazırlıyordu. Üzerinde her zamanki gibi düz lacivert iş kıyafeti vardı. Saçlarını hızlıca arkaya toplamıştı ama yüzündeki yorgunluk izleri Asya’nın gözünden kaçmadı.
“Günaydın, anne!” dedi neşeyle.
Annesi ona döndü ve yüzüne sıcak bir gülümseme kondurdu. “Günaydın güzel kızım! Hadi elini yüzünü yıka, kahvaltı hazır.”
Asya, sandalyeye oturduğunda burnuna taze ekmek ve çayın mis gibi kokusu doldu. Annesinin elleri hızla hareket ediyor, bir yandan peynir dilimliyor, bir yandan da Asya’nın tabağına zeytin koyuyordu. O eller… O eller sadece yemek yapmıyordu. O eller, çamaşır yıkıyor, evi temizliyor, iş yerinde makinelerin başında çalışıyor, akşamları Asya’nın saçlarını tarıyordu.
Bir süre sessizce kahvaltı yaptılar. Asya, annesinin yüzündeki yorgunluğa rağmen gülümsemesini hiç eksik etmediğini fark etti. O an içindeki merak daha da arttı.
“Anne, bugün okulda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hakkında konuşacağız,” dedi. “Öğretmenimiz kadınların emeğiyle ilgili bir şeyler anlatmamızı istedi.”
Annesi çayından bir yudum aldı ve Asya’ya baktı. “Öyle mi? Peki, sen ne anlatmayı düşünüyorsun?”
Asya bir an düşündü. “Kadınların çalışkan olduğunu, her işin içinde olduklarını söyleyeceğim. Ama aslında tam olarak ne anlatacağımı bilmiyorum.”
Annesi bir an duraksadı, sonra pencereye doğru bakarak hafifçe gülümsedi.
“Güneşi görüyor musun?” dedi. “Her sabah doğar, her yere ışığını saçar. Ama kimse onun ne kadar yorulduğunu düşünmez. O, her şeyin büyümesini, ısınmasını, yaşamasını sağlar. Kadınlar da öyledir. Biz de her gün ışığımızı saçmaya devam ederiz.”
Asya bu benzetmeyi çok sevdi. Ama bir yandan da düşündü. Güneşin bu kadar önemli olduğunu herkes biliyordu ama kadınların yaptığı işler hep normal kabul ediliyordu. Kimse annesinin her sabah erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamasına, sonra işe gitmesine, akşam da eve dönüp temizlik yapmasına hayran kalmıyordu. Oysa annesi de tıpkı güneş gibi herkesin hayatını güzelleştiriyordu.
“Anne, senin işin zor mu?” diye sordu Asya, annesinin ellerine bakarak.
Annesi parmaklarını birbirine geçirdi, bir an düşündü. “Her işin bir zorluğu var, kızım,” dedi. “Ama en zor kısmı, emeğimizin bazen görünmez olması.”
Asya bu cümleyi uzun uzun düşündü. Gerçekten de öyleydi. Kadınlar sabahın erken saatlerinden itibaren çalışmaya başlıyor, evde, işte, her yerde yorulmadan uğraşıyordu. Ama kimse bunu özel bir şeymiş gibi görmüyordu. Oysa bu emek olmasa, hiçbir şey yolunda gitmezdi

“Anne, bugün seninle işe gelebilir miyim?” diye sordu aniden.
Annesi şaşkın bir ifadeyle ona baktı. “Ne yapacaksın benim iş yerinde?”
“Aslında ne yaptığını görmek istiyorum. Bugüne kadar hiç merak etmemiştim ama artık anlamak istiyorum.”
Annesi bir an düşündü, sonra başını sallayarak gülümsedi. “Peki, o zaman hazırlan bakalım. Bugün benimle çalışmanın ne demek olduğunu göreceksin.”
Asya heyecanla yerinden fırladı. Artık sadece kadınların çalışkan olduğunu söylemek yetmezdi. Onların emeğini görmek, anlamak ve anlatmak istiyordu. Bugün annesinin ışığını daha iyi tanıyacaktı.
Annesiyle birlikte evden çıktıklarında, sabahın serinliği hâlâ sokakları sarıyordu. Asya’nın gözleri uykulu ama içi heyecan doluydu. Annesi her sabah bu saatte yola çıkıyordu ama Asya, o saatte uyanıp okula gitmek yerine uykusuna devam ediyordu. Bugünse ilk kez annesinin sabah yolculuğuna eşlik ediyordu.
Dolmuşa bindiklerinde, içerisi işe gitmek için yola çıkan insanlarla doluydu. Çoğunluğu kadındı. Kimisi başını cama yaslamış, kimisi elinde çantasını sıkıca tutuyordu. Asya, annesine baktı. Onun da gözlerinde hafif bir yorgunluk vardı ama yüzündeki kararlı ifade hiç değişmiyordu.
“Anne, buradaki kadınlar da mı işe gidiyor?” diye sordu Asya.
Annesi gülümsedi. “Evet, kızım. Hepsi farklı işlerde çalışıyor. Bazısı temizlik yapıyor, bazısı fabrikada, bazısı ofiste çalışıyor. Ama hepsi evlerinden çıkıp ekmek parası kazanmak için yola koyuluyor.”
Asya başını salladı. Daha önce hiç düşünmediği bir şeydi bu. Annesinin çalıştığını biliyordu ama sabahları işe giden bunca kadının da tıpkı annesi gibi emek verdiğini yeni fark ediyordu.
Bir süre sonra büyük bir tekstil fabrikasının önüne geldiler. Bina kocamandı, içeriden makine sesleri yükseliyordu. Kapıda, annesiyle aynı kıyafeti giymiş birçok kadın vardı. Kimisi birbirine günaydın diyor, kimisi telaşla içeri giriyordu.
Asya, annesinin peşinden içeriye girdiğinde büyük bir salona adım attı. Salon, sıra sıra dizilmiş dikiş makineleriyle doluydu. Kadınlar masalarında oturmuş, kumaşları kesiyor, dikiyor, ütülüyor ve paketliyordu. Makine sesleri bir ritim oluşturuyordu.
“Burası annemin dünyası,” diye düşündü Asya.
Annesi masasına oturdu. Önüne aldığı kumaşı dikkatlice düzeltti ve dikiş makinesini çalıştırdı. Parmakları hızlıca kumaşın üzerinde kayıyordu. Yanında oturan kadınlar da aynı şekilde çalışıyordu. Hepsinin yüzünde derin bir odaklanma vardı.
Asya annesinin yanına yaklaşıp fısıldadı, “Anne, yoruluyor musun?”
Annesi gülümsedi. “Evet, bazen yoruluyorum. Ama işimi yaparken güzel bir şey ortaya çıkarmak bana güç veriyor.”
Biraz ileride başka bir kadın, büyük kumaş parçalarını taşıyordu. Ter içindeydi ama işini dikkatlice yapıyordu. Bir başkası ütü masasında duruyor, elbiseleri tek tek düzeltiyordu.
Fabrikanın farklı bölümlerini gezerken Asya, burada çalışan her kadının önemli bir rolü olduğunu gördü. Biri dikiş yapmazsa elbise tamamlanmazdı. Biri ütü yapmazsa kumaş düzgün görünmezdi. Biri paketleme yapmazsa mağazalara gönderilemezdi.
Daha önce hiç düşünmemişti ama annesi ve onun gibi kadınlar, insanların her gün giydiği kıyafetleri hazırlıyordu. Onların emeği olmadan mağazalardaki elbiseler olmazdı.
Öğle arasında annesiyle yemek yedikleri sırada Asya içindeki düşünceleri dile getirdi.
“Anne, sen de bir güneş gibisin,” dedi heyecanla. “Buradaki kadınların hepsi öyle. Siz olmasanız insanlar ne giyerdi?”
Annesi gülümsedi. “Evet, kızım. Biz kadınlar sadece iş yerinde değil, her yerde emek veriyoruz. Evde, okulda, hastanede, fabrikada… Kadınlar olmasa dünya eksik kalırdı.”
Asya, okulda öğrendiği her şeyi düşündü. Kadınlar tarih boyunca birçok alanda çalışmış, mücadele etmiş, haklarını kazanmıştı. Ama annesinin dediği gibi, bazen bu emek görünmez oluyordu.
Dönüş yolunda, annesiyle birlikte dolmuşa bindiğinde pencereden dışarı baktı. Sokakta çöp toplayan bir kadın gördü. Biraz ileride, pazarda sebze satan yaşlı bir teyze vardı. Bir marketin önünde kasa taşıyan başka bir kadın… Hepsi bir iş yapıyordu. Hepsi emek veriyordu.
O an Asya’nın gözleri parladı. “Anne, ben artık kadınların emeğini daha iyi anlıyorum. 8 Mart sadece bir kutlama günü değil, değil mi?”
Annesi başını salladı. “Evet, kızım. 8 Mart, kadınların emeğinin, mücadelesinin ve değerinin hatırlandığı bir gün. Ama aslında her gün, kadınların gücünü ve emeğini takdir etmeliyiz.”
Asya gülümsedi. O gün, annesinin sadece evde değil, her yerde bir kahraman olduğunu anlamıştı. Kadınlar güneş gibi parlıyor, dünyayı aydınlatıyordu. Ve Asya, bu ışığın hiç sönmemesi gerektiğini biliyordu.
Kadınlar Günü Hikayesi de burada sona ermiş. Kadınlar Günü Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.