Yağmur, pencerelere hızla çarpıyordu. Rüzgâr, sokak lambalarını sallıyor, apartmanların çatılarında uğultulu sesler çıkarıyordu. Gökyüzü, koyu gri bulutlarla kaplanmış, sanki güneş tamamen unutulmuş gibiydi. Sokaklardaki su birikintileri giderek büyüyordu. İnsanlar, şemsiyelerini sıkı sıkı tutarak hızla yürüyordu, bazıları dükkânların tentelerinin altına sığınmış, yağmurun durmasını bekliyordu.
Arda, camdan dışarı bakarken dudaklarını ısırdı. Bugün dışarı çıkmayı pek istemiyordu ama gitmek zorundaydı. En yakın arkadaşı Efe’den gelen kısa mesaj, içini sıkmıştı: “Kötüyüm.”
Efe’nin böyle bir mesaj atması alışılmadık bir durumdu. Günlerdir büyük sınavına hazırlanıyordu, Arda bile onun bu süreçte nasıl çalıştığını görmüştü. Fakat şimdi, sınav bitmişti ve Efe’nin bu kadar üzgün olması garipti. Arda, gözlerini telefonun ekranından ayırmadan düşündü: Bir şeyler ters gidiyor.
Annesi, onun kapıya yöneldiğini görünce kaşlarını çattı. “Bu havada dışarı mı çıkacaksın?” diye sordu, sesi endişeliydi.
“Gitmem lazım anne,” dedi Arda, yağmurluğunu başına geçirirken. “Efe iyi değil.”
Annesi bir şeyler söylemek istedi ama Arda çoktan dış kapıyı açmıştı bile. Soğuk rüzgâr, yüzüne çarptığında ürperdi. Kaldırımlar su içindeydi, birkaç adım atmadan ayakkabıları sırılsıklam oldu. Ama umursamadı.
Efe’nin evi birkaç sokak ötede olsa da, yağmur ve rüzgâr yüzünden yol daha uzun ve zorlu görünüyordu. Arda, başını öne eğerek ilerledi. Yağmur, yüzüne kamçı gibi vuruyordu. Binaların köşelerinden dönmek bile zorlaşıyordu çünkü rüzgâr bazen onu geri itiyordu. Fakat o, durmadı.
Sonunda, Efe’nin apartmanına ulaştığında duraksadı. Nefes nefese kalmıştı. Kapıyı çalmadan önce birkaç saniye bekledi. Ya gerçekten konuşmak istemiyorsa? Ya yalnız kalmak istiyorsa? Ama dostluk, zor zamanlarda da yanında olabilmekti.
Titreyen parmaklarıyla zili çaldı. Birkaç saniye sonra kapıyı Efe’nin annesi açtı. Kadının gözlerinde yorgunluk ve endişe vardı. Arda’ya hafifçe gülümsedi ama sesi hüzünlüydü.
“Odasında,” dedi sadece.
Arda başını salladı ve sessizce içeri girdi. Koridordan geçerken evin her zamanki sıcaklığı bile bugün ona yabancı geldi. Efe’nin odasının kapısı aralıktı. Hafifçe iterek içeri baktı.
Efe, yatağının kenarında oturuyordu. Üzerinde gri eşofman takımı vardı, saçları darmadağındı. Elinde buruşmuş bir kağıt tutuyordu. Arda, bunun sınav kağıdı olduğunu fark etti.

Sessizce içeri girerek yatağın kenarına oturdu. “Ne oldu?” diye sordu yumuşak bir sesle.
Efe, kağıda sıkıca sarıldı, sanki bir an önce kaybolmasını istiyor gibiydi. “Berbat geçti,” dedi kısık bir sesle. “Bütün yıl çalıştım ama sanki hiçbir şey bilmiyormuşum gibi hissettim. Ailem benden çok şey bekliyordu. Onları hayal kırıklığına uğrattım.”
Arda, dostuna baktı. Onu ilk kez böyle bitkin, böyle umutsuz görüyordu. Efe her zaman güçlüydü, her zaman çözüm üretirdi. Ama bugün… Bugün farklıydı.
Bir an düşündü ve sonra hafifçe gülümsedi. “Hatırlıyor musun, geçen yıl ben matematikten sıfıra yakın aldığımda sen bana ne demiştin?”
Efe başını iki yana salladı, hatırlamıyordu.
Arda, omzuna hafifçe dokundu. “Notların, kim olduğunu belirlemez,” dedi dostça. “O gün bana bunu sen söylemiştin. Ben de sana söylüyorum.”
Efe, ona baktı. Gözlerindeki çaresizlik yerini bir nebze olsun anlayışa bırakmıştı. Arda’nın yağmurda, fırtınada buraya kadar geldiğini bilmek içini ısıtmıştı.
O gece, Efe uzun süre uyuyamadı. Arda’nın sözleri kafasında dönüp duruyordu. “Notların, kim olduğunu belirlemez.” Gerçekten öyle miydi?
Efe, sabah uyandığında kendini biraz daha iyi hissediyordu. Annesi kahvaltı hazırlarken mutfağa gitti. “Dün gece Arda geldi,” dedi annesi, sıcak bir çay doldururken. “Gerçekten iyi bir dost.”
Efe başını salladı. “Evet, öyle,” dedi usulca.
O gün okulda, Arda yine onun yanındaydı. Efe hâlâ biraz gergindi ama artık sınavın sonucuna eskisi kadar takılmıyordu. Çünkü fark etmişti ki, gerçek dostluk bir sınav sonucundan çok daha değerliydi.
Arda ile öğle yemeğinde oturduklarında, Efe bir kahkaha attı. “Biliyor musun,” dedi gülümseyerek, “geçen yıl bana o notların önemsiz olduğunu söylediğimde, gerçekten inanarak söylemiştim. Ama bu kez bana söylendiğinde, bunu kabullenmek daha zor oldu.”
Arda omzunu silkti. “Önemli olan hatırlamak. Başarısızlık, her zaman kalıcı değildir.”
Efe başını salladı. Belki de hayat gerçekten de sadece notlardan ibaret değildi. Başarı ya da başarısızlık, insanın değerini belirlemiyordu. Ama yanında onu hatırlatan bir dostu olması, her şeyden daha önemliydi.
Ve işte o gün, Efe yalnızca sınavı değil, gerçek dostluğun ne anlama geldiğini de öğrendi.
Fırtına Dostluğu Hikayesi burada sona erdi. Fırtına Dostluğu Hikayesi gibi Dostluk Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.