Eren, sekiz yaşında, neşeli ve meraklı bir çocuktu. En büyük tutkusu oyuncaklarıydı. Odasının her köşesinde oyuncaklarla dolu kutular, raflarda sıralanmış arabalar, ayıcıklar ve peluş hayvanlar vardı. Ama ne kadar çok oyuncağı olursa olsun, her zaman yenisini isterdi. Ona göre eski oyuncaklar sıkıcıydı; yeni olanlar ise heyecan vericiydi.
Bir gün Eren’in annesi ve babası, onun doğum gününün yaklaşmasıyla birlikte büyük bir sürpriz hazırladılar. Eren uzun zamandır televizyonda reklamını gördüğü, ışıklı ve sesli bir robot arabayı istiyordu. Her fırsatta bu oyuncağı konuşuyor, arkadaşlarına ondan bahsediyordu. Annesi ve babası, onun bu isteğini kırmadılar ve doğum gününde ona bu harika hediyeyi verdiler.
Eren, paketi açtığında heyecandan yerinde duramıyordu. Robot araba pırıl pırıl parlıyordu, düğmesine basınca “Vınnnn! Vınnnn!” diye sesler çıkarıyor, tekerlekleri kendi kendine dönüyordu. Işıkları yanıp sönüyor, hatta bazen havaya duman bile üflüyordu. Eren’in gözleri ışıl ışıl oldu. “Bu şimdiye kadar sahip olduğum en güzel oyuncak!” diye bağırdı.
Eren, o günden itibaren robot arabasını elinden hiç düşürmedi. Sabah uyanır uyanmaz onunla oynuyor, yemek yerken yanına koyuyor, hatta bazen gece yatağının kenarına koyarak uyuyordu. Ama bu yeni oyuncağına olan ilgisi arttıkça, eski oyuncaklarını unuttu. Daha önce en sevdiği peluş ayısını bir kenara fırlattı. Kırmızı oyuncak kamyonu eskiden en sevdiği şeydi, şimdi ona bakmaya bile tenezzül etmiyordu. Ahşap trenini ise dolabın en arka köşesine itti.
Ancak birkaç hafta sonra, işler değişmeye başladı. Robot araba ilk günkü gibi çalışmıyordu. Işıkları artık eskisi kadar parlak değildi, sesi boğuk çıkıyordu. Eren, nedenini anlamamıştı ama babası ona bunun pillerinin zayıfladığını söyledi. Yeni piller takıldığında biraz daha iyi çalıştı ama o eski ihtişamı yoktu. Birkaç gün sonra Eren, heyecanla arabasını odasında sürerken yanlışlıkla üzerine bastı. “Çat!” diye bir ses geldi ve oyuncak kırıldı. Ön tamponu yerinden çıkmış, bir tekerleği yamulmuştu. Eren’in içi burkuldu.
Oyuncak artık eskisi gibi değildi. Onarmaya çalıştı ama işe yaramadı. Eskiden onu büyüleyen ışıkları artık yanmıyordu. Ne kadar uğraşsa da arabası hareket etmiyordu. Birkaç gün boyunca onarmaya çalıştı ama başarısız oldu.
Bir akşam, oyuncak kutusunun başına geçti. Gözleri eski oyuncaklarına takıldı. Peluş ayısı orada sessizce duruyordu. Bir an annesinin ona anlattığı eski bir hikâye aklına geldi: “Bu ayıyı sana bebekken almıştık. Küçükken her gece ona sarılır uyurdun.” Gerçekten de, hasta olduğunda hep bu ayıyla yatardı. Onun yumuşak kürküne sarılıp kendini güvende hissederdi.
Sonra gözleri kırmızı oyuncak kamyonuna ilişti. Eren, bu kamyonla ne çok yolculuk yaptığını hatırladı! Evin içinde kendine hayali yollar çizip, onu yüklerle doldurup boşaltırdı. Ahşap trenini ise babasıyla birlikte kurup oynamışlardı. Babası ona demiryollarını ve trenlerin nasıl çalıştığını anlatmıştı. Oyunlar sırasında birçok şey öğrenmişti.
Eren o an fark etti ki, yeni oyuncaklar hep heyecan verici geliyordu ama en güzel anıları eski oyuncaklarıyla yaşamıştı. Robot arabası birkaç hafta içinde bozulmuştu ama eski oyuncakları yıllardır ona eşlik ediyordu. Eski peluş ayısını kucakladı, kamyonunu eline aldı ve bir süre onlarla oynadı.
Annesi, kapıdan içeri sessizce bakarken Eren’in gülümsediğini gördü. Oğlunun farkına vardığı şey onu mutlu etmişti. Yeni şeyler her zaman çekici gelebilirdi, ama asıl değerli olan, eskilerin içinde saklı olan anılardı.
Eren, eski oyuncaklarını hatırladıktan sonra sadece eşyaların değil, insanların da değerinin zamanla anlaşıldığını fark etmeye başladı. Bunun en büyük örneği, Kerem’di.
Kerem, Eren’in en eski arkadaşıydı. Neredeyse bebekliklerinden beri tanışıyorlardı. Aynı mahallede büyümüşler, beraber oyunlar oynamışlardı. Yaz aylarında mahallede saatlerce bisiklete biner, kışın kartopu savaşı yaparlardı. Kerem her zaman güler yüzlü ve yardımseverdi. Eren’in başı ne zaman derde girse, yanında olurdu.
Ama son zamanlarda, Eren’in çevresinde yeni bir grup oluşmuştu. Bu grup, okuldaki en popüler çocuklardan oluşuyordu. Sürekli yeni oyuncaklardan, en hızlı bisikletlerden ve en pahalı ayakkabılardan bahsediyorlardı. Kerem ise onlara göre daha sade ve sıradandı. Eren, yeni arkadaşlarıyla vakit geçirdikçe Kerem’le eskisi kadar buluşmaz olmuştu.
Bir gün okul çıkışında, Eren’in yeni arkadaşları bisiklet sürmeye gitmeyi teklif etti. Eren çok heyecanlandı. Kerem’i de çağırmak istedi ama arkadaşlarından biri “O çok sıkıcı, hep aynı şeyleri yapıyor,” dedi. Eren önce duraksadı. Kerem gerçekten sıkıcı mıydı? Sonra, gruptaki çocukların kendisini dışlamasından korkarak Kerem’i çağırmadan onlarla birlikte gitti.

Hızla bisikletlerini sürerek mahalleden uzaklaştılar. Eren, rüzgârın yüzünü okşamasından ve hızla ilerlemekten büyük bir keyif alıyordu. Ama birden “Psss!” diye bir ses duyuldu. Bisikletin arka lastiği sönmeye başlamıştı. Eren panikle durdu ve lastiğin tamamen patladığını fark etti. Şaşkınlıkla etrafına baktı.
“Hey, lastiğim patladı! Biraz yardım eder misiniz?” diye sordu yeni arkadaşlarına.
Ancak onlar sadece omuzlarını silkti.
“Ne yapabiliriz ki? Bizim de tamir takımlarımız yok.”
“Sen halledersin, eve yürürsün işte!” diyerek yollarına devam ettiler. Birkaç dakika içinde Eren yalnız kalmıştı.
Eren’in morali bozuldu. Bisikletini iterek eve doğru yürümeye başladı. Yeni arkadaşları eğlenceliydi, ama zor bir durumda ona hiç yardımcı olmamışlardı. O an Kerem’i düşündü. Eğer Kerem burada olsaydı, mutlaka bir çözüm bulur ya da en azından onunla birlikte yürürdü.
Tam bu düşünceler içindeyken, Kerem karşıdan geliyordu. Onu üzgün görünce hemen yanına koştu.
“Eren, ne oldu? Neden bu kadar üzgünsün?” diye sordu.
Eren mahcup bir şekilde yere baktı.
“Bisikletimin lastiği patladı. Yeni arkadaşlarım beni bırakıp gitti,” dedi.
Kerem, hiç tereddüt etmeden “Boş ver onları. Gel, babam tamir etmeyi biliyor. Beraber eve gidelim, lastiğini onarırız!” dedi.
Eren şaşırmıştı. Son zamanlarda Kerem’e ne kadar az vakit ayırdığını düşündü. Onu ihmal etmiş, çağırmamış, yeni arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi tercih etmişti. Ama zor zamanında yardımına ilk koşan yine Kerem olmuştu.
Kerem’in evine gittiler. Kerem’in babası, tamir takımını çıkardı ve Eren’e nasıl lastik tamir edileceğini öğretti. Eren, eskiden Kerem’in evinde ne kadar çok vakit geçirdiğini hatırladı. Onunla annesinin yaptığı keklerden yer, babasının anlattığı hikâyeleri dinlerdi. Gerçekten de, Kerem her zaman yanında olmuştu.
Eren, tamir tamamlandıktan sonra Kerem’e döndü ve içten bir şekilde “Teşekkür ederim Kerem. Gerçekten çok iyi bir dostsun,” dedi.
Kerem, gülümseyerek omzuna hafifçe vurdu.
“Ne demek, dostlar bunun için var!” dedi.
O günden sonra Eren, yalnızca oyuncaklarının değil, dostluklarının da değerini daha iyi anladı. Yeni şeyler her zaman cazip ve parlak gelebilirdi, ama gerçek kıymetli olan, eskilerin içinde saklı anılar ve bağlılıklardı.
Eren artık biliyordu:
Her şeyin yenisi güzel olabilir ama dostlukların eskisi, kıymetli anılarla doludur.
Eski Bağlar Daha Değerlidir Hikayesi burada sona erdi. Eski Bağlar Daha Değerlidir Hikayesi gibi Dostluk Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.