Esra, insanlara değer vermeyi seven, onların mutlu olması için küçük şeyleri bile önemseyen biriydi. Birinin doğum günü geldiğinde, günler öncesinden hediye düşünür, içten bir not yazar ya da en azından güzel bir mesaj atarak kutlardı. Bazen arkadaşlarına el emeği kartlar yapar, bazen de onların en sevdiği çikolatayı alıp masalarına bırakırdı. Küçük detaylara dikkat etmek, insanların özel hissetmesini sağlamak, Esra için bir alışkanlık hâline gelmişti. Çünkü ona göre, sevdiklerimizin yüzünde bir tebessüm oluşturmak en güzel hediyeydi.
Ancak bu yıl, sıra onun doğum gününe geldiğinde işler hiç de beklediği gibi olmadı.
Sabah, içi kıpır kıpır bir şekilde uyandı. Güneş, perdelerin arasından odasına sızıyor, kuşların hafif cıvıltıları camın dışında yankılanıyordu. O gün farklıydı, çünkü onun doğum günüydü! Yatağında bir süre bekledi. Belki annesi odaya girip “Günaydın, doğum günün kutlu olsun!” diyecek, babası yanağına bir öpücük konduracak ve kardeşi ona şımarık bir gülümsemeyle “İyi ki doğdun abla!” diyecekti.
Ama odanın kapısı hiç açılmadı.
“Belki mutfakta bir sürpriz vardır,” diye düşündü Esra, heyecanla yataktan kalkarken. Üzerine ince bir hırka geçirip merdivenleri hızlıca indi. Mutfağa girdiğinde annesi çay dolduruyordu, babası gazeteye gömülmüş kahvesini yudumluyor, küçük kardeşi ise ekmeğine çikolata sürüyordu. Hepsi her zamanki gibi görünüyordu.
Esra mutlu bir sesle, “Günaydın!” dedi.
Annesi başını kaldırıp gülümsedi. “Günaydın canım, kahvaltını hazır ettim, oturabilirsin.”
Babası hafifçe başını salladı, kardeşi ise oyununa dalmıştı. Kimse doğum gününü hatırlamamıştı. Belki de birazdan hatırlayacaklardı diye düşündü Esra ve sabırla bekledi. Ama konuşmalar hava durumuna, babasının iş yerinde yaşadığı olaylara ve kardeşinin okulda girdiği tartışmalara kaydı.
Oturduğu yerde sessizce çayını karıştırırken içindeki heyecan giderek sönmeye başladı. Belki de unutmuşlardı… Ya da daha sonra söyleyeceklerdi. Kendini avutmaya çalışarak kahvaltısını bitirdi.
Saat ilerledikçe umudu azalmaya başladı. Telefonuna baktı. Belki arkadaşları mesaj atmıştır diye düşündü. Ekranı açtı, ama hiçbir kutlama mesajı yoktu. Sabahın erken saatlerinde telefonunun bildirim sesiyle uyanmaya alışık olduğu için bu sessizlik tuhaf ve rahatsız ediciydi. En yakın arkadaşı bile yazmamıştı.

Esra’nın içi burkuldu. Ama belki okulda hatırlarlardı. Belki herkes bir araya gelip küçük bir sürpriz yapardı. O düşünceyle kendini toparladı ve okula gitmek için hazırlandı.
Koridorlarda yürürken arkadaşlarına selam verdi, gülümsedi, her zamanki gibi sohbet etti. Ama kimse doğum gününden bahsetmedi. Ders aralarında yanına gelip onunla konuşanlar oldu, ama konu yine bambaşka yerlere kaydı.
Gün boyunca sürekli birileri hatırlayacak mı diye bekledi. Ama kimse hatırlamadı. O her sene en ufak ayrıntısına kadar hatırladığı insanların hiçbiri, onun özel gününü fark etmemişti.
Öğle arasında en yakın arkadaşı Elif’le kantinde oturuyorlardı. Esra, onun söylemesini bekledi. Ama Elif başka şeylerden bahsediyordu: Dün izlediği film, sınav kaygıları, hafta sonu gideceği etkinlik…
Esra, içindeki kırgınlığı hissetmemeye çalıştı ama kelimeler boğazında düğümlendi. En yakın arkadaşı bile unutmuştu.
Gün bitip de eve döndüğünde artık umudu tamamen tükenmişti. Odanın kapısını kapattı ve yatağına oturdu. Pencereden dışarıya baktı, sokakta oynayan çocukların neşeli kahkahaları duyuluyordu. Oysa onun içi bomboştu.
Neden kimse hatırlamamıştı? Onca zaman başkalarına gösterdiği özenin, sevginin bir karşılığı olmamalı mıydı? İçinde kendini kandırmaya çalıştığı umutlar bir bir sönmüştü. Belki de gerçekten kimseye o kadar da önemli değildi.
Esra’nın gözleri doldu ama ağlamadı. Sadece düşündü. O an fark etti ki, hep başkalarına verdiği değeri düşünmüş, onların mutlu olması için çaba sarf etmişti. Ama kendisi? Kendisi için ne yapmıştı? Kendi doğum gününü kutlamak için bile başkalarına ihtiyaç duymuştu.
Belki de en büyük hata buydu.
Başkalarının ona değer vermesini bekliyordu, oysa önce kendisinin kendine değer vermesi gerekiyordu.
Ve o gece, bu düşünceyle uykuya daldı. Ama ertesi gün, bambaşka biri olarak uyanacaktı.
Sabah uyandığında, dünden farklı hissediyordu. İçindeki burukluk tam olarak geçmiş değildi ama bir şeyler değişmişti. Aynada kendine baktı. Bu yüz, bu gözler, bu gülümseme… Bunların hepsi ona aitti. Peki, neden kendi doğum gününü kutlamak için başkalarına ihtiyaç duyuyordu?
O an, hayatında ilk kez kendisi için bir şey yapmaya karar verdi.
Hızlıca giyindi, çantasını aldı ve dışarı çıktı. Önce bir pastaneye uğradı. Tezgâhın arkasındaki tatlıları incelerken kendisine en çok neyin yakışacağını düşündü. Sonunda en sevdiği çikolatadan yapılmış küçük bir pasta aldı. “Kendim için,” diye mırıldandı içinden.
Sonra kitapçıya gitti. Rafların arasında dolaşırken uzun zamandır almak istediği kitabı gördü. Her zaman birinin ona hediye etmesini beklemişti. Ama neden bekliyordu ki? Kendi hediyesini kendisi alabilirdi. Kitabı eline aldı ve kasaya yöneldi.
Eve döndüğünde, aldığı pastayı masaya koydu. Bir mum çıkardı ve usulca üzerine yerleştirdi. O an içinde büyük bir huzur hissetti. Başkalarından beklediği kutlamayı, kendisi yapıyordu. Ve aslında bunun da en az diğerleri kadar değerli olduğunu fark etti.
Mumu yaktı ve gözlerini kapattı. Sessizce bir dilek tuttu.
“Kendimi sevmeyi öğrenmek istiyorum. Kendime değer vermeyi… Başkalarının sevgisine ihtiyaç duymadan da mutlu olabilmeyi…”
Mumun alevi hafifçe titredi, Esra derin bir nefes alıp üfledi. Mum söndü, ama içinde yeni bir ışık yanmıştı.
Tam o sırada telefonuna bir mesaj düştü.
Elif: “Esra! Bugünün senin doğum günün olduğunu fark ettim ama çok geç kaldım. O kadar üzgünüm ki anlatamam! Beni affet, lütfen! Yarın bunu telafi edeceğiz.”
Hemen ardından diğer arkadaşlarından da mesajlar gelmeye başladı. Kimi üzgün, kimi pişman, kimi kutlama yapmayı teklif ediyordu.
Esra bir an düşündü. Önceki gün olsa, bu mesajları okumak ona büyük bir mutluluk verirdi. Ama şimdi fark etti ki, aslında önemli olan başkalarının hatırlayıp hatırlamaması değil, kendisinin kendi değerini bilmesiydi.
Yine de arkadaşlarına kırgın değildi. Çünkü onlardan beklediği sevgiyi artık kendisine vermeye başlamıştı. Ve bu, her şeyden daha önemliydi.
Telefonunu eline aldı ve gülümseyerek mesaj yazdı:
“Teşekkür ederim! Ama merak etmeyin, ben bugün çok güzel bir doğum günü geçirdim. Çünkü kendim için en güzel hediyeyi kendim aldım: Kendimi sevmeyi öğrendim.”
Ve o günden sonra, Esra hayatına bambaşka bir gözle bakmaya başladı. Artık sevdiklerine değer vermeye devam ediyordu, ama kendisini unutmadan… Çünkü o gün öğrendiği en önemli şey şuydu:
Başkalarının sevgisini beklemeden, önce kendini sevmelisin.
Doğum Günü Hikayesi de burada sona ermiş. Doğum Günü Hikayesi gibi Uzun Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.