Güzel, yemyeşil bir kasabada Hamza adında bir çocuk yaşarmış. Hamza neşeli, hareketli ve oyun oynamayı çok seven bir çocukmuş. Sabahları erkenden uyanır, kahvaltısını eder etmez sokağa fırlarmış. Mahalledeki tüm çocuklar onu severmiş çünkü en eğlenceli oyunları o bulur, en güzel hikayeleri o anlatırmış. Ama Hamza’nın bir huyu varmış ki annesi ve babası ne kadar söylese de değiştirememiş: Temizliğe hiç dikkat etmezmiş.
Sabah uyanır uyanmaz elini yüzünü yıkamaz, yemeğe oturmadan önce ellerini yıkamayı unuturdu. Ayakkabıları çamur içinde olur, kıyafetleri hep tozlanır ama o bunları hiç umursamazdı. Annesi her sabah ona, “Hamza, temiz olmak çok önemlidir. Hem sağlığımız için hem de Allah’ın sevdiği bir kul olmak için temiz olmalıyız,” derdi. Ama Hamza bir kulağından giren bu sözleri diğer kulağından çıkarırdı.
Bir gün, sabah kahvaltısından sonra annesi ona seslendi:
“Hamza, önce ellerini yıka, sonra kahvaltıya otur.”
Hamza üşenerek, “Anne, dün akşam yıkamıştım zaten. Daha kirlenmedi ki!” diye karşılık verdi.
Annesi onun yüzüne baktı ve gülümseyerek, “Ama sen gece uyurken ellerin her yere değdi. Kim bilir hangi mikrop ellerine bulaştı. Temizlik sadece gözle görülen kirleri yok etmek için değil, göremediğimiz mikroplardan da korunmak içindir,” dedi.
Hamza, annesinin bu sözlerini yine pek önemsemedi ve yıkanmamış elleriyle ekmeğini koparıp yemeye başladı.
O gün mahallede büyük bir heyecan vardı. Çocuklar misket turnuvası yapmaya karar vermişlerdi. Hamza bu oyunu çok severdi. Hemen dışarı fırladı. Çocuklar boş bir arsada toplanmış, yerde misket oynuyorlardı. Hamza da heyecanla dizlerinin üstüne çökerek oyuna katıldı.
Arsanın zemini tozlu ve çamurluydu. Misketleri atarken Hamza’nın elleri iyice kirlenmişti ama o bunu hiç önemsemiyordu. O kadar heyecanlanmıştı ki, arada cebinden çıkardığı simidini bile ellerini silmeden yemeye devam etti. Çocuklardan biri ona seslendi:
“Hamza, ellerin çamur içinde! Öyle yemek yenir mi?”
Hamza gülerek, “Ne olacak canım, biraz kir insanı öldürmez!” dedi ve gülerek simidini yemeye devam etti.
Gün boyunca oyun oynadılar, kahkahalar attılar. Hamza hiç durmadan koşturdu, terledi, hatta yüzüne toprak bile bulaştı ama yine de gidip yıkanmadı. “Bir şey olmaz!” diyerek geçiştirdi.
Eve döndüğünde annesi onu kapıda karşıladı. “Üstün başın perişan olmuş Hamza! Gel hemen ellerini ve yüzünü yıka,” dedi.
Hamza omuzlarını silkerek, “Anne, çok yorgunum. Sonra yıkarım,” diyerek içeri girdi. Elleri hâlâ kirli olduğu halde oturdu ve akşam yemeğini yemeye başladı.
Ama farkında olmadığı bir şey vardı: Mikroplar çoktan vücuduna girmeye başlamıştı…
Gece olmuştu. Hamza yatağına girdi ama kendini pek iyi hissetmiyordu. Karnında hafif bir rahatsızlık vardı. “Herhalde çok koştum, yoruldum,” diye düşündü. Ama saatler geçtikçe karnındaki ağrı artmaya başladı. Başını yastığa koyduğunda bir türlü uyuyamıyor, midesinde garip bir sıkıntı hissediyordu.
Derken, aniden terlemeye başladı. Üzerindeki battaniyeyi attı ama soğuk bir titreme hissetti. Karnı iyice sancılanmıştı. Uykusu kaçmış, yüzü solmuştu. Gecenin bir yarısı, zorla yerinden kalktı ve titrek bir sesle annesine seslendi:
“Anne… Karnım çok ağrıyor…”

Annesi telaşla kalktı, hemen Hamza’nın yanına geldi. Elini alnına koyduğunda yanıyordu! Hamza ateşlenmişti. Üstelik mide bulantısı da başlamıştı. Hemen babasını uyandırdılar ve onu doktora götürdüler.
Doktor, Hamza’yı muayene ettikten sonra ciddiyetle başını salladı.
“Bu bir mide enfeksiyonu. Büyük ihtimalle elleri kirli olduğu halde yemek yemiş ve mikroplar vücuduna girmiş. Çocuklarda sıkça gördüğümüz bir durum. Ama dikkat edilmezse daha ciddi hastalıklara bile yol açabilir.”
Hamza büyük bir şaşkınlıkla doktora baktı. “Kirli eller mi?” diye mırıldandı. Doktor gülümseyerek başını salladı.
“Evet, evlat. Ellerimiz gözle göremediğimiz mikroplarla dolar. Eğer temizlemezsek, bu mikroplar ağzımıza, midemize girer ve bizi hasta eder. Senin de başına bu gelmiş.”
Hamza yatağa uzandı ve derin bir nefes aldı. Annesi ne kadar haklıymış! Temizlik sadece dış görünüş için değil, sağlıklı kalmak için de gerekliymiş.
Birkaç gün boyunca halsiz ve hasta bir şekilde yatakta kaldı. Oyun oynayamadı, arkadaşlarını göremedi, hatta en sevdiği misketleri bile eline alamadı. Bu birkaç gün ona çok büyük bir ders olmuştu.
Günler sonra, iyileşip tekrar sokağa çıkabildiğinde, artık eski Hamza değildi. Yemeklerden önce ve sonra mutlaka ellerini yıkıyor, sabah uyanınca yüzünü ve ellerini yıkamadan kahvaltıya oturmuyordu. Oyun oynadıktan sonra hemen temizleniyor, üstü başı kirlendiğinde hemen değiştiriyordu.
Arkadaşları ona şaşkınlıkla bakıyordu. İçlerinden biri sordu:
“Hamza, sen temizliğe pek dikkat etmezdin. Ne değişti?”
Hamza gülümseyerek, “Hastalandım ve anladım ki annem hep haklıymış. Temizlik sadece güzel görünmek için değil, sağlıklı olmak için de şartmış! Artık temiz olmazsam, tekrar hasta olabileceğimi biliyorum.”
Annesi bu değişikliği fark ettiğinde ona sarıldı. “Benim oğlum büyümüş de hatalarından ders çıkarmayı öğrenmiş,” dedi.
Ve o günden sonra Hamza, temizliğin ne kadar önemli olduğunu herkese anlatmaya başladı. Artık Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), “Temizlik imandandır” sözünün sadece bir öğüt olmadığını, gerçekten sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmek için vazgeçilmez bir gerçek olduğunu biliyordu.
Dinimizde Temizlik Hikayesi burada sona erdi. Dinimizde Temizlik Hikayesi gibi Dini Hikayeleri için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.