Bir sabah, güneş yeni yeni doğarken, Ahmet gözlerini araladı. Odasına vuran yumuşak gün ışığı duvarlarında dans ediyor, bahçeden gelen kuş cıvıltıları sanki yeni bir günün başlangıcını kutluyordu. Derin bir nefes aldı; odası temiz ve ferah bir sabah kokusuyla doluydu. Gözlerini ovuşturdu ve yavaşça yatağından kalktı.
Ahmet on yaşında, meraklı, öğrenmeyi seven bir çocuktu. En büyük hayali bir gün ünlü bir bilim insanı olmak ve dünyaya faydalı keşifler yapmaktı. Ancak bazen ders çalışırken ya da bir şeyler öğrenirken zorlanıyordu. Öğretmeni ona, “Sabahları zihnin en açık olduğu zaman dilimidir. En zor konuları sabah öğrenirsen, daha iyi hatırlarsın,” demişti. Ahmet bunu hep merak etmiş ama hiç denememişti.
O gün, annesi ona mutfaktan seslendi:
“Ahmet, kahvaltın hazır oğlum!”
Ahmet mutfağa gittiğinde, annesi mis gibi kokan peynirli omlet ve sıcak ekmekleri sofraya koyuyordu. Babası ise gazeteye göz gezdiriyordu. Ahmet oturur oturmaz, “Anne, sabahları beynimiz neden daha iyi çalışıyor?” diye sordu.
Annesi gülümsedi. “Beynimiz gece boyunca dinlenir, öğrendiklerini düzenler ve sabaha taptaze uyanır. Sabah saatlerinde hafızamız daha güçlüdür, dikkatimizi daha iyi toplayabiliriz.”
Ahmet başını salladı ama bunu kendi gözleriyle görmek istiyordu. O yüzden o gün farklı bir şey yapmaya karar verdi: Ders çalışmaya en zorlandığı dersi, yani matematiği sabah deneyecekti.
Sabah kahvaltısını bitirince, odasına geçti ve masasının başına oturdu. Önünde açılmış bir matematik kitabı vardı. Sayılar ve denklemler ona eskisi kadar karmaşık gelmiyordu. Soruları çözerken kendini daha hızlı hissediyordu. Zihni berraktı. Normalde akşam saatlerinde bu ders ona çok zor gelirdi, ama şimdi her şey daha anlaşılırdı.
Bunu fark ettiğinde heyecanlandı. Öğretmeninin sözleri doğru çıkmıştı.
Tam o sırada annesi kapıyı aralayıp içeri baktı. “Ne yapıyorsun Ahmet?”
“Matematik çalışıyorum anne! Ama ilginç bir şey fark ettim. Sabah çalışınca her şeyi daha iyi anlıyorum.”
Annesi gülümsedi. “Sabah zihnin en açık olduğu zaman dilimi. Önemli kararları sabah almak da bu yüzden mantıklıdır. Beynin dinlenmiş oluyor ve daha sağlıklı düşünebiliyorsun.”
Ahmet bu bilgiyi aklına kazıdı. O gün, sabahları daha verimli kullanmaya karar verdi. Ancak bunu yaparken başka bir şey daha fark etti: Sabah saatleri sadece ders çalışmak için değil, yeni fikirler üretmek ve yaratıcı olmak için de en iyi zamandı.
Bunu test etmek için en sevdiği etkinliklerden birini yapmaya karar verdi. Küçüklüğünden beri yazı yazmayı severdi. Hikayeler uydurur, defterine yazardı. O gün, sabah saatlerinde bir hikaye yazmaya koyuldu. Kalemi eline aldı ve ilk kelimeleri kağıda dökmeye başladı.
Kalemi sanki kendi kendine hareket ediyordu. Hikayesi akıcı bir şekilde ilerliyordu. Önceki günlerde yazarken takıldığı yerlerde bu kez hiç zorlanmıyordu. Sabah saatlerinin farkını o anda tümüyle hissetmişti.
Ertesi gün, Ahmet bu yeni keşfini arkadaşlarıyla paylaşmak için sabırsızlanıyordu. Okula vardığında, en yakın arkadaşları Mert ve Zeynep’e yaklaştı.
“Size harika bir şey anlatacağım!” dedi heyecanla.

Mert ve Zeynep merakla ona döndüler.
“Dün sabah, ders çalışırken beynimin daha iyi çalıştığını fark ettim. Normalde çok zorlandığım matematik sorularını daha kolay çözdüm. Ve sadece bu da değil! Hikaye yazarken de aklıma daha iyi fikirler geldi.”
Mert omuz silkti. “Sabahları kalkmak zaten zor. Bir de çalışmak mı?”
Zeynep ise düşünceliydi. “Aslında öğretmenimiz de bir keresinde sabahları daha verimli olduğumuzu söylemişti. Ama hiç denemedim.”
Ahmet gülümsedi. “Öyleyse bir deney yapalım. Bugün okuldan sonra, akşam saatlerinde bir sayfa yazı yazalım. Sonra yarın sabah aynı şeyi tekrar yapalım ve farkı görelim.”
Mert ve Zeynep bu fikri kabul etti. O akşam herkes defterine bir hikaye yazmaya çalıştı. Ancak akşam olduğunda gözleri yorulmuş, kelimeleri bulmakta zorlanmışlardı. Hikayeler yavaş ilerliyordu.
Ertesi sabah, Ahmet, Mert ve Zeynep okul bahçesinde buluştular. Bu kez sabah saatlerinde yazmaya koyuldular.
Zeynep şaşkınlıkla, “Dün akşam tıkandığım yerlerde şimdi hiç zorlanmıyorum!” dedi.
Mert de başını salladı. “Gerçekten de beyin sabahları daha iyi çalışıyormuş!”
Ahmet gülümsedi. “İşte benim de keşfettiğim şey buydu. Sabahları beynimiz daha taze olduğu için daha hızlı düşünüyor, daha yaratıcı oluyoruz.”
O günden sonra Ahmet, Mert ve Zeynep sabah saatlerini daha verimli kullanmaya başladılar. Sabahları erken kalkıp ders çalışıyor, yazı yazıyor, yeni fikirler üretiyorlardı. Öğrendikleri bu küçük ama önemli bilgi, onların hem okul hayatını hem de günlük yaşamlarını değiştirmişti.
Ve Ahmet artık çok iyi biliyordu: Sabahın sihri, beynin en güçlü olduğu andı.
Beynimiz Ne Zaman Çalışır Hikayesi burada sona ermiş. Beynimiz Ne Zaman Çalışır Hikayesi gibi Eğitici Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.