Ali, on yaşında meraklı bir çocuktu. Tarihi hikâyelere bayılır, özellikle de büyükbabası Hasan Dede’nin anlattığı eski zaman masallarını dinlerken gözleri ışıldardı. Ancak o gün büyükbabası ona masal değil, gerçek bir hikâye anlatacağını söylemişti.
Hasan Dede, bahçedeki eski ceviz ağacının altında oturmuş, elindeki bastona dayanıyordu. Yüzündeki derin çizgiler, yaşanmış yılların birer nişanıydı. Ali, dedesinin dizinin dibine oturdu ve heyecanla sordu:
“Dede, sen hep anlatırsın ama Çanakkale Zaferi gerçekten nasıl kazanıldı? O günlerde neler yaşandı?”
Hasan Dede bir an durdu, derin bir nefes aldı. Gözleri, sanki o eski günleri yeniden görüyormuş gibi uzaklara daldı. Sonra, kalın ve tok sesiyle konuşmaya başladı:
“Ah be evlat… O günler öyle kolay günler değildi. Çanakkale, bir milletin var olma savaşıydı. Biz, vatanımızı korumak için canımızı ortaya koyduk. Ben o zamanlar 17 yaşındaydım. Cepheye gönüllü olarak katıldım. Annemin gözleri yaşlıydı, babam ise ‘Vatan sağ olsun’ diyerek omzuma dokunmuştu. İçim hem heyecan hem de korkuyla doluydu.”
Ali, dedesinin sözlerine dikkat kesilmişti.
“Biz, düşmanın hiç beklemediği bir millet olduk, evlat. Çanakkale’ye gelen düşman orduları güçlüydü, silahları bizden kat kat fazlaydı. Ama bizim yüreğimizde vatan sevgisi, iman ve azim vardı. İlk günler, Seddülbahir’de başlayan saldırılar çok şiddetliydi. İngiliz ve Fransız askerleri kıyıya çıkmaya çalışıyor, bizse ellerimizde tüfeklerle siperlerde bekliyorduk.”
Hasan Dede’nin sesi titremeye başladı. Yutkundu, elleri bastonunun sapını daha sıkı kavradı.
“O siperlerde biz sadece asker değildik, birer kardeştik. Küçücük bir ekmeği bölüşen, bir bardak suyu paylaşan insanlardık. Yanımda Mehmet vardı, 16 yaşındaydı. ‘Annem bana cepheye gelirken nazar boncuğu taktı, beni korurmuş’ derdi. Ah be Ali… O nazar boncuğu, onu değil ama bizim yüreğimizi korudu. Mehmet, düşmana karşı son kurşununa kadar savaştı. Onunla aynı siperdeydik. Birlikte gece nöbeti tutardık. Gökyüzüne bakıp, ‘Sence bu yıldızlar bizi izliyor mu, Hasan Abi?’ derdi.”
Ali’nin gözleri dolmuştu.
“Peki sonra ne oldu, Dede?”
Hasan Dede, içini çekti.
“Sonra? Sonrası… Mehmet, bir gün o siperde şehit düştü. O nazar boncuğu hâlâ elindeydi. Biz ise durmadık, düşmana geçit vermedik. Çanakkale’de sadece Mehmet değil, binlerce vatan evladı şehit oldu ama biz geri adım atmadık. Çünkü biz, toprağın üstünde değil, altında bile diriydik.”

Ali, büyükbabasının anlattıklarını büyük bir hüzün ve hayranlıkla dinledi. Çanakkale’nin ne demek olduğunu anlamaya başlıyordu.
Birkaç gün sonra, Ali babası ve büyükbabasıyla birlikte Çanakkale Şehitliği’ni ziyarete gitti. Daha önce kitaplardan okuduğu, büyükbabasından dinlediği o toprakları görmek heyecan vericiydi. Şehitlik alanına girdiklerinde, bembeyaz taşlar üzerindeki isimleri tek tek okudu.
Hasan Dede, elindeki bastonla bir mezar taşını işaret etti:
“İşte bak, bu burada yatan, benim yanımda savaşan Halil’in mezarı. Daha 18’inde şehit düştü. Şuradaki Yusuf… O da 19 yaşındaydı. Ve şurada yatan… Ah be evlat, işte burada Mehmet yatıyor.”
Ali, nefesini tuttu. Büyükbabasının bahsettiği Mehmet miydi bu? O nazar boncuğunu saklayan çocuk?
“Dede… Sen o savaştan sağ çıktın. Peki ya Mehmet’in boncuğu?”
Hasan Dede gülümsedi, cebinden eski, ipi solmuş küçük bir nazar boncuğu çıkardı.
“İşte burada, evlat. O gün Mehmet’in elinde kaldı, ben de aldım ve yıllarca sakladım. Çünkü o sadece bir boncuk değil, bir hatıraydı. Çanakkale’yi hatırlatıyordu bana. O günleri, arkadaşlarımı, vatan için verilen mücadeleyi…”
Ali, dedesinin elindeki nazar boncuğuna uzun uzun baktı. Artık Çanakkale Zaferi’nin ne anlama geldiğini sadece tarih kitaplarından değil, yüreğinde hissediyordu.
“Dede, ben de büyüyünce Çanakkale’yi anlatan biri olacağım. Herkes bilsin, unutmasın diye.”
Hasan Dede, torununun başını okşadı.
“Unutma evlat… Çanakkale sadece bir savaş değil, bir destandır. Ve bu destanı anlatmak senin de boynunun borcudur.”
Ali o gün, nazar boncuğunun yalnızca bir süs olmadığını, aslında büyük bir hatıra taşıdığını anlamıştı. Çanakkale ruhu, onun yüreğine kazınmıştı. Şimdi bu zaferin anlamını herkese anlatmak için sabırsızlanıyordu.
Ve bir milletin kahramanları, hiç unutulmayacak bir destan yazmıştı…
18 Mart Çanakkale Zaferi Hikayesi burada sona ermiş. 18 Mart Çanakkale Zaferi Hikayesi gibi Eğitici Hikayeler için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.